SİYASETİN dili demokrasinin dilidir.

Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi
partiler, siyaset dilini kullanarak ülkeye barışı,
huzuru, güveni getirirler.
Demokrasi dili sayesinde toplumsal
adaleti, özgürlüğü, eşitliği yaşatırlar.
Hoşgörü ortamı yaratarak dostluğu, kardeşliği,
ülke birlik bütünlüğünü oluştururlar.
Gelişmişliği, kalkınmışlığı ve çağdaş bir ülke
olmanın önünü açarlar.
Bir ülkenin demokratik yapısı çok partili sistemi esas alır.
Ülkemizin bu konuda azımsanmayacak bir
geçmişi vardır.
Böylesi bir zaman süreci yaşayan Türk
demokrasisinin köklü bir siyasi parti geleneği var demektir.
Ne var ki, siyasi partilerin yapısı, kurumsallaşma düzeyleri ve işleyiş mekanizmaları
demokrasilere yakışmayan ölçüde demokratik ve
özgürlükçü ilkelerden uzak kaldıklarından ülkemiz demokratikleşmeden bir arpa boyu yol kat
edememiştir.
Köklü bir siyasi parti kültürümüz olsa
da toplumumuzda demokrasi kültürü yeterince oluşmamıştır.
Bu da siyasi
partilerin siyasi
dilinden kaynaklanmaktadır.
Geçmiş yıllarda
siyasi parti liderlerinin kullandıkları
bu dil sayesinde
toplum bedelini
ağır ödemiş; ülkemizin demokratik,
sosyal, siyasal,
ekonomik yapısı ve
tüm kurumları yara
almıştır.
Önümüzdeki günlerde yerel seçimler
var.
Siyasi partilerin liderleri, seçim meydanlarında, televizyon programlarında.
İlçelerde, illerde, büyükşehirlerde kendi
gösterdikleri adayların kazanmaları için
gecesini gündüze katıyorlar.
Ne var ki kullandıkları siyaset dili ne demokrasi dili, ne de belediye başkan adaylarının yöneteceği şehrin hizmetine dair.
Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, bölücü söylemler.
Ama her şeye rağmen halk geçmiş tecrübelerden
yola çıkarak bu söylemleri hiç inandırıcı bulmadıklarından, hangi siyasi görüşten olursa olsun
birlik beraberliğinden taviz vermiyorlar, tahriklere
kapılmıyorlar, el ele tutuşup, omuz omuza
yürüyorlar.
Seçim günü gidip istediği partiye oyunu
verseler de, bu söylemlerle ülkede demokrasinin
gelişmeyeceğini, şehirlerin iyi yönetilmeyeceğini
ve halka hizmetin gitmeyeceğini de biliyorlar.
Yine umutsuzluk, yine çaresizlik, yine
bilinmezliklerin oluşturduğu karamsarlıklar...
İşsizlik, yoksulluk, pahalılık... gibi ekonomideki
girdaplar kapılarında.
İnsan; dünyadaki bilimsel gelişmeleri, teknolojik yenilikleri;
insan haklarında, özgürlük, eşitlik
ve adalet uygulamalarında yaşam tarzlarına
sahip ülkelere baktıkça, böylesi güzelliklere ve
değerlere hangi dille sahip olmuşlar?
Bizim siyasetçilerimiz kullandıkları bu
dillerle bizleri nereye götürüyorlar diye
sormadan edemiyor.
En önemlisi de, üç gün önce siyasilerin kullandığı dille bugün kullandıkları dil arasındaki
farkı çok net bir şekilde farkedebiliyoruz.
Nedeni nedir diye düşünmemize gerek yok.
Çünkü; kaybetme veya kazanma olgusu
insanoğluna her şeyi yaptırabilir.