TOPLUMLARIN içinde içinde bulunduğu “psikolojik durum” ne yazık ki yaşamlarına da sirayet ediyor.

Hele de o psikolojik durum bozuksa vay o toplumun haline...

Mesela kendi yakınımıza, eşimize, dostumuza, iş arkadaşımıza bakalım.

Herkesin bir sürüncemesi var.

Herkesin bir hesabı, ‘son’ diye düşündüğü bir yaşam amacı var.

Örneğin, siyasîler için bu amaç ‘koltuk’ olabilir ve hatta son nokta olarak görülebilir ama koltuk sayısı bitmediği için o ‘son nokta’ya varmak bazen bir ömrü dahî alabilir.

Futbol sever için de 90 dakikanın bitiş düdüğü zafer için çalıyorsa bu ‘son’ ya da ‘amaç’ olabilir.

Ancak bu amaçlar ya da son diye düşünülen menzil her zaman istendiği gibi gerçekleşemeyebiliyor.

Koltuk bekleyen siyasinin bir anda kendini ‘sıradan’ bir durumda bulması onun için çekilmez günlerin başlangıcı olabiliyor.

Futbolda şampiyonluk beklenen yolun sonunda kendini bir alt kümede bulmak da hayal kırıklığının son noktası olabiliyor. İnsanların amaçları da böyle...

Bunların dışında bir de ‘etliye sütlüye’ dokunmadan, yaşam kaygısı olmadan, ‘nerede akşam orda sabahı’ yaşayanlar var.

Onlar gözlerindeki görünmeyen pembe gözlüklerini yatakta dahî çıkarma gereksinimi duymayanlar.

Bu üçüncü insan çeşidi için kısa vadede hayat güzel gibi görünse de, ilerleyen yaşlarda işin aslının öyle olmadığı görülebilir.

Bu insanlar, yaşları ilerleyip geriye doğru baktığında bir taşta kertiğinin dahi olmadığını gördüğünde, ancak anlarlar o pembe gözlüklerin hayatları boyunca kendilerine yalan söylediğini.

Ama anlasa ne fayda; iş işten çoktan geçmiştir. (Tekrar)