TOPLUM olarak her şeyden anlarız(!). Siyasetten, futboldan, sağlıktan, magazinden… Dahası her konunun bir ucundan tutma hastalığımız son dönemlerde daha da artmaya başladı. Özellikle gazetecilik denince her birimizin söyleyecek yüzlerce sözü oluyor. Mesleği yapsak da yapmasak da, bıraksak da uzağında dursak da…

Lafa gelince ‘mangalda kül bırakmasak’ da… Aslında genel olarak mesleği icra edenlerin profili de bunun göstergesi: Memlekette herkes her şey olamasa da gazeteci olabiliyor. Ben özellikle kül bırakmayanlardan söz etmek istiyorum.

Şöyle ki: Üç gün önce oynanan bir futbol maçını ‘yeniymiş’ gibi günler sonra sırf ‘sayfaları dolsun’ diye sütunlarına taşıyanların değil futbol bilgisini, 90 dakikalık maç analizini dahi yapamadıklarını görüyoruz. ‘Taze haber’i bilmeyenin hangi okura, nasıl bir faydası olur kestirmek zor. Ve de bu nasıl bir saygısızlıktır… Bunu bile bilmeyenlerin hatayı kendilerinde araması gerekirken dışarıda yaygara koparmaları da bir o kadar düşündürücü ve komik.

Malum, Kayseri giderek kozmopolitleşse de, gazetecilik mesleği bakımından küçük bir şehir. Şunun şurasında, köşeyi dönsek birbirimizi görecek kadar az, bir avuç insanız. O nedenle, kim kimin ne yapmak istediğini; yazarken üzüm yemeyi mi, bağcıyı dövmeyi mi arzu ettiğini herkes çok iyi biliyor. Ama buna rağmen gazeteciler olarak ya birbirimize çamur atma ya da bile bile, birilerini pohpohlama çabasındayız.

Kayseri’de çok sayıdaki yayın kuruluşunda çok sayıda sıkıntı olduğu doğrudur. Ama en önemli sıkıntı, habercilik adına çaba sarf edilmezken, çaba sarf edenleri karalama ve içinde bulunulan yanlışı başkalarına mal etme virüsüdür. Bu yazımdan dolayı homurdananlar olacaktır. Hoş zaten, ben de onlar homurdansın diye yazıyorum. Ve üzerine basa basa yineliyorum ki: Bu şekilde, sözüm ona ‘gazetecilik’ yapmaya devam ederseniz, bir gün tarih sayfasından silinmeye mahkumsunuz.