HEMEN hemen her gün bu sütundan bişiler karalıyorum.

Günübirlik siyasi gelişmelerden tutun da, hayatımızın akışında konu edinebilecek hadiseleri dilimizin döndügünce işlemeye çalışıyorum.

Tabiki, olumlu ya da olumsuz tepkiler almıyorum değil.
Mesela önceki gün yazdığım bir yazı ile ilgili düşüncesini dile getiren bir okuyucum, uzun uzadıya bir çıkarsama yapmış.


Yazısının sonunda da şunu eklemiş;
“...Kul kula neden köle olur?.” diye.

Önce uzun süre düşündüm, yanlış bir şey yazıp yazmadığımı anlamaya çalıştım.
Daha sonra kendisine cevaben “Ben bulamadım, sizce neden?” diye sordum.
Öyle ki, bir dokundum, bin ah işittim.

Çalıştığı kurumdaki insanların “menfaat için” neler yaptığından tutun da, sırf bir yerlere gelebilmek için ne türlü taklalar attığına kadar, olanca olayı anlattı.

Kendisine; insan muhteviyatında “duruma göre şekil alma” halinin, insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledim.

Bu yüzden yapılanlara şaşırmamak gerektiğini de ekledim.
Ama ikna olmadı.

Daha ileri giderek; “Aile içinde dahi menfaat içinde köleliği kabullenen bireyler var. Bu bireyler aslında günümüz anlamında ‘asalak’ olarak tabir edilebilir. Ancak bu asalaklar ne yazık ki etrafımızda o kadar çok ki, hangisini ekarte edeceğimizi şaşırır hala geldik.” diye özel sorunlarından dahi bahsetti.

Yani canını öyle sıkmışlar ki, bu kadar içten içe bir yorumda bulunmuş.
Bu okuyucum, bir kurumda önemli bir pozisyonda.


Yazdığım yazıları da son satırına kadar dikkatllice okur.
Doğruları, eğrileri, geri dönüşümüme attığı gibi, fikirlerini de yazmayı ihmal etmez.
Yani iyi bir okuyucudur.

Yerel gazetelere büyük önem verir.

O yüzden söylediği her kelimesine çok dikkat eder, önem veririm.
Son hadisede olduğu gibi “ince eler, sık dokur.”

Keşke hepimiz onun gibi, hayatımızın her alanında ince düşünebilsek.
Haydi inceliği de geçtim de, “düşünebilsek.”

Öyle hızlı bir dünyada öyle ezbere yaşıyoruz ki, düşünmeyi geçtik düşünmek için durmaya dahi vakit yok.
Buna rağmen düşünmek bir yana, böyle ince düşünenlere şapka çıkarmak, saygı da kusur etmemek lazım.
Ancak “düşününce” de, dünya o kadar karamsar olunacak bir yer değil, çünkü her gecenin ardından güneş doğuyor...