ARADA sırada kendimi alamam mesleğimizdeki yozlaşmadan, “başıbozukluk ”tan bahsederim.
Kimseye “ders verecek” halimiz yok tabi ki!. Ama yanlışları birilerinin gözüne gözüne sokmak da kamu adına görevimiz olsa gerek.
Dedik ya gazetecilik “ilkeli, dürüst ve vicdan sahibi insanların” yapması gereken bir meslek.
Çıkarcı, menfaatçi, “yalaktan” beslenenlerin yapmaması gereken bir meslek.
Ama gelin görün ki birçok köşeyi böylesi müptezeller zapt etmiş.
Düşünsenize bir memlekette “o memleketi yönetenlere küfür ede ede bir yerlere gelen” insancıklar(!) var.
Ama ne yazık ki, bu şehir bazen bunları hak ediyor.(!) Daha doğrusu şehri yönetenler!
Bir söz var ya, “ne kadar itsen, o kadar yiğitsin...” diye, tam da o noktadayız.
Ama; başı bozukluk, “doğruyu yanlış kişilerin savunduğu” günümüz Kayseri’sinde bazı şeyleri düzeltmek çok zor.
Dedik ya, namerde pirim vermek Kayseri’de artık gelenek oldu.
Şehri yönetenlerin birçoğunun düşünesi şu;
“... Evet ittir, zararlıdır, tasvip etmiyorum ama; kemik vereyim de bana havlamasın, en önemlisi de “bana dokunmayan yılan bin yaşasın...” hesabı yapılıyor.
Günümüz Kayseri’sinde ne yazık ki hem yönetici bazında hem de her meslek türünden bu tür insancıkların sayısı çok fazla.
Öyle ki, yapmacık, sahtecilik aldı başını gidiyor.
Herkes herkesi sevmez ama bir yerde karşılamaya gör, boynuna atılmadığı kalıyor.
Neyse, bu böyle gelmiş böyle gidiyor.
Ama; bunu yapanların artık “normal hayat tarzı” olarak gördüğü bu süreç nereye kadar kör-topal gider bilemem. (TEKRAR)