BELKİ de hayat çoğu zaman başkalarının yazdığı senaryolarda “bize biçilen rolleri” oynamaktı. 
Sahi “kendimiz olmak” o kadar zor muydu? Bunu neden başaramıyoruz? Aslında hiç kimse kendisi değil. 
Sadece öyle olduğunu sanıyor. 
Gerçekte herkes “oynuyor”. 
Bazıları “figüran” bazılarıysa “asıl oyuncu”. 
Figüranların ömrü hep hayatın tokadını yemekle geçiyor ne yazık ki…
Aslında herkes kendini düşünüyor bu oyunda. 
Başkalarını düşündüğünü söyleyen insanlar bile “değneğin ucu kendilerine azıcık dokunduğu” anda karşısındakileri anında “satabiliyor.” 
Bir de senaryoları yazanlar var şüphesiz. 
Onlar senaryoları oyunculara sorup yazmak yerine ya da başka bir deyişle “oyuncuya göre rol biçmek yerine” “rollere göre oyuncu” yetiştiriyor. 
Ve böylece oyuncu, önüne sunulan rolü oynamak zorunda kalıyor. 
Kendi senaryosunu kendi yazan insanlar da var şüphesiz. 
Rüzgar hangi tarafa çekerse çeksin onlar dimdik ayakta durabiliyor, sonu hüsranla da bitse “kendisi olmak onları ayrıcalıklı kılan yegane unsurdur.” 
Belki de bunu başaran insanlar önce feleğin alevli çemberinden geçiyor. 
Ve oyunların vazgeçilmez aksesuarı maskeler… 
Maskeler, bizi biz(!) olmaktan çıkarıyor. 
Maskemizi bir çıkarabilsek belki de hayatla yüz yüze gelebilecek, bize ait olan gözlerle her şeyi daha net bir şekilde görme şansımız olacak.
Ama “maskeler bize sihirli geliyor” neredeyse; onları bir türlü çıkartmak istemiyoruz. 
Bazen üşengeçliğimiz tutuyor bazen “başkalarına daha şirin” görünmek istiyoruz. 
Bazen de maskelere o kadar alışıyoruz ki onları gerçek yüzümüz olarak görüyoruz. 
Her maskeyi öyle çıplak gözle göremezsiniz. 
Bir insanın maske taktığını anlamak için “çıkarlarına giden yollardan” birini bir süreliğine kapatın. 
Kulaklarınız onların çığırtkanlıkları karşısında sağır oluyorsa bilin ki yüzlerinde maske vardır. 
En kötüsü de yüzümüze “maskeleri başkalarının takmasıdır.” 
Maskeyi başkaları takınca yüzümüz(!) onların istediği şekli alır. 
Bu da onların yazdığı senaryoda onların oyununu oynamamızı kaçınılmaz kılar. 
Kendimiz olmak bu kadar mı zor? 
Kendimiz olmak yalnızlaşmaktır belki de. 
Yalnızlaşmayı göze alan insanlar yüreğinden gelen sese kulak verir. 
Zaten maskeler düştüğünde yine yalnız kalmaz mı insan? Ya da oyun bittiğinde başlamaz mı yalnızlık?... 
Siz siz olun, her attığınız adımda “yüzünüzdeki maskeyi” hatırlayın ve ona göre hareket edin. 
Yoksa sağa sola yalpalayarak, birilerine çamur atarak, ne kendinizi ne de bir başkasını kandırabilirsiniz. 
Sadece kısa süreliğine “egonuzu tatmin etmiş olursunuz”, o da gün gelir yüzünüze şamar gibi çarpar, yolunuzu şaşırırsınız.