ASLINDA tembelleşiyoruz.

Git gide tembelliğimizin bir hastalığa dönüştüğü apaçık ortada değil mi?

Masa başında oturalım, çok maaşımız olsun, full rezidanslarda oturalım, her şey otomatik olsun, anne baba kimse rahatsız etmesin bizi, arabamız tekerlekleri yere değmesin, kutu içinde pizza söyleyelim gelsin, kredi kartını posa çekelim, giydiklerimiz nano teknoloji olsun, beş yıldızlı otellerde tatil yapalım ve keyfimize Allah korusun nazar değmesin demiyor muyuz?

Az zamana çok şey sığdırmak gibi yeni alışkanlıklarımız peydahlandı.

“Üretmeden, yorulmadan, kafa yormadan, hiç terlemeden” zirveye çıkalım istiyoruz.

Piyango çıksın bir anda köşeyi dönelim.

Çalışanı da kıskanalım, ayağını kaydıralım.

‘Benim bir gözümü çıkar onun iki tane’ anlayışı sinsice gelip girmedi mi hayatlarımıza.

Uzun bir makaleyi, şiiri, yazıyı okumaya zaman ayırmayacak kadar tahamülsüzleştik.

Bir cümle ile her şeyi özetlemeni istiyorlar.

Tembelleştik yani.

24 saat içinde kaybolan “durum paylaşımlarına” benziyor artık hayatlarımız.

Sevgimiz, aşklarımız, gönül, muhabbet, hatır, ilişkilerimiz hatta akrabalığımız 24 saat sonra kendi kendine siliniyor.

Oh ne kadar güzel değil mi?

Her şey sıfırlanıyor.

Çarşı, pazar dolaşın, herkesin elinde bir telefon, kulağında kulaklık, kimse ile konuşmadan bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Etrafında “can çekişsen” kimse dönüp bakmıyor artık.

Bu kadar mı katılaştık, bu kadar mı bozulduk.

Bu kadar mı yozlaştık.

Yazık gerçekten toplumumuz artık içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Batası “batı kültüründen” aldığımız örneklerle geleceğimizi zehirliyoruz.

Geleceğimiz ne geleneğini biliyor, ne de göreneğini.

Ne atasını ne de dedesini.

Maalesef böylesine içi boş bir toplum olmaya başladık.

O eskiden aileden başlayan geleneklerimiz artık yok olma ile karşı karşıya.

Herkes yalnızlığı seçmeye başladı.

Herkes tek başına yaşamaya başladı.

Kimse kimsenin haliden ahvalinden sormaz oldu.

En önemlisi de tembelleştik.

Tembelleşmekle kalsaydık keşke.

Tüm heyecanımızı, sevincimizi, umutlarımızı da kaybettik.

Ne derler adına; toplum olarak maalesef nanayı yedik galiba.

Ama; genç bir nesile sahibiz.

Halâ bunu tersine çevirme gibi bir şansımız var.

Var da; bir birimizle didişmeyi bırakıp, asıl sorunlarımıza eğildiğimiz de ancak yapabiliriz.

Bunun için de “yönetenlerin” farkındalık gösterme zorunlulğu var. Bunu yaparlar mı, onu da zaman gösterecek.