Her gün ekranda, gazete manşetlerinde ülke futbolunun geriye gittiğinden dem vuranları gördükçe isyan edesim geliyor, ediyorum da içimden.

 Kendimi bildim bileli bu zat-ı muhteremler hep futbolun içinde ve hep aynı teraneleri söyler dururlar.

 Ülke futbolunun içinde kendileri yokmuş, bu pastadan pay almıyormuş gibi kendilerini ‘ak kaşık’ kadar temiz, ortamı da ‘kirli çanak’ göstermeye çalışırlar.

 Ama ne yazık ki, memleketin futbolu 50 yıldır böyle.

 Birileri bu girdabın içine girdiği zaman çıkmaz, çıkmak da istemez.

 Adam hakem olur, yıllarca bu işten götürür, sonra bir köşeyi kapar, bu da yetmez, oğluna, yeğenine, yedi ceddine köşe bulur.

 Spor yazarlarının da durumu aynı.

 Futbolcu olur, teknik adam olur yetmez, yönetici olur, evini bağını bahçesini futboldan alır, ama yeri geldi mi de onun için ‘futboldan nankörü’ de olamaz.

 Şimdi şöyle bir iki örnek verelim.

 Mesela hakem camiasından.

 80-90’lı yıllarda Sadık Dedalar, Serdar Çakırlar vardı. Daha niceleri var da, aklıma ilk gelenler onlar.

 Daha sonra hakemliği bıraktılar ve federasyon kanallarından birer köşe kaptılar.

 Bugün de çocukları teslim aldıkları bayrakları taşıyor. Belki 10 yıl sonra da, o bayrağı torunlarının elinde göreceğiz...

 Keza futbolcular da aynı.

 Futbolcu olurlar, şan, şöhret para pul, renkli dünyalar... Sonra oturaklaşınca ya da yaş kemale erişince teknik adamlığa soyunurlar.

 Sosyal hayatlarında değişen bir şey yoktur ama.

 Şaşaa, gösteriş aynı yerinde…

 Lafa geldiği zaman, “Ülke futbolu geriye gidiyor. Pis insanlar var bu futbolun içinde...” der dururlar.

 Ama kendilerine toz konduramazlar. Halbuki yıllardır, o ‘pis’ dedikleri futbolun içinde dönüp duranlar da kendileri.

 Peki medya ayağına ne demeli.

 Orası da farklı değil.

 Futbolcu olurlar, hakem olurlar, sonra yetmez gazetede ‘torpille’ köşe kaparlar, sonra da futbola “çamur” atar dururlar.

 Sanki işin içindeki kendileri değilmiş gibi.

 Erman Toroğlu, Ahmet Çakar, Şansal Büyüka bu isimlere örnek. Acaba geri çekilme vaktiniz gelmedi mi?

 Ya da Hıncal Uluç’un her gün birilerine hakaret ettiği yetmedi mi?

 Bunlar parmakla sayılacak kadar değil, yüzlercesi var.

On yıllardır futbola atar tutarlar ama her türlü nemalanmayı da ihmal etmezler.

 Futbol temizlenecekse, önce bunlar gibilerin kenara çekilmesi gerekiyor. Kaldı ki insanlar artık farklı yüzler görmek istiyor.

Elinde her türlü görüntü, imkan olmasına rağmen haftanın iki-üç günü çıkar “renklerin çıkarı değil, futbolun kuralları...” safsatasından dem vurarark oraya buraya yalakalık yapanlardan tutun da, sırf gündem oluşturmak, ekrandan silinmemek için birilerine hakaret edenler artık herkesi bıktırdı.

 Sayelerinde statlara maç izlemeye gidenler bile geri çekildi. Hoş pandemiden dolayı taraftar da yok nasıl işerine geliyorsa öyle hareket ediyorlar.

 Zat-ı muhteremler pek dert ettikleri futbolun temizlenmesini istiyorlarsa önce şapkayı önlerine koyması gerekiyor..

 Ama onlarda onu yapacak ‘cep’ yok.

 Onlar çekilmedikçe de “kirli futbol” filmini hep izlemeye mahkum oluruz.

***

İÇERİDE BU KADAR DÜŞMAN VARKEN!...

Ve hafta sonu.

Kayserispor’un Beşiktaş ile maçı vardı İstanbul’da.

Maçın hakemi de Cüneyt Çakır’dı.

Cüneyt Çakır’ın olması “maçın kaderinin önceden çizilmesi” anlamına geliyordu.

Maç öncesi bir twit attım ve bu “futbol katili”ne dikkat çekmiştim.

Keşke adaletli bir maç yönetseydi de beni “haksız” çıkarsaydı.

Ama ne yazık ki korktuğumuz başımıza geldi ve “kendisinden bekleneni(!)” daha maçın başında yerine getirdi.

Bunun üzerine maç ile ilgili söylenebilecek bir de söz yok.

Ha bir de Kayserispor cephesi var.

İçeride bu kadar düşman varken, dışarıdan düşman aramaya da gerek yok.

Öyle ki sırf “kişisel husumet ve ufak menfaatler” için Kayserispor’u “kurban” seçenlerin bolca cirit attığı bir dönemden geçiyoruz.

Allah Kayserispor’u yönetenlere sabır ve kuvvet versin.