CAN KARDEŞİM HUTBİ GÖKTEKİN’NİN ANISINA
Develi Lisesi’nden bir yıldız daha kaydı. Develi lisesi’nin gitaristi, mikrofonik sesli, sıcakkanlı, samimi, talebesi. Lise yıllarımın renkli kişilikli, hayat dolu, can arkadaşım, sevgili kardeşim Hutbi Göktekin.
Merhum Şazimet Zileli, Remzi Kattaş, Yakup Erciyes, Osman Siyami Yücel, Abdulcelil Can’dan sonra Hutbi’yi de kaybetmenin üzüntüsünü ve acısını bir kez daha yaşıyorum. Sizleri arkadaşlığın, dostluğun, kardeşliğin her şeyden önemli olduğu 1970‘li yıllara götüreceğim. Bu yolculuğa benimle var mısınız?
HAYATIMIN EN GÜZEL YILLARI
1970’li yıllarda Develi Lisesinde öğrencilik yıllarında kardeşim kadar yakın can arkadaşımdı, Hutbi Göktekin. Ablası Leyla Hocanım Develi Ortaokulunda elişi öğretmeniydi. İngilizce hocamız Nermin Üral ile Bakkal Kubulu’nun Hacının evinde birlikte otururlardı.
Gönül ile ortaokulda, Güler ile Lisede aynı sınıfta birlikte okuduk. Kardeşleri Vedat bizden iki dönem sonraydı. Lisede Hutbi Fen bölümüne ayrıldı, ben Edebiyat bölümündeydim. Sınıflarımız ayrılsa da arkadaşlığımız hep devam etti.
Hutbi ile Lise Bando takımında beraberdik. O yıllarda yazdığım“Yabancı” adlı oyunu Kimya hocamız Oğuz Sağat’ın yönetmenliğini yapmıştı. Kimya dersinde oyunun provasını yaptığımızı hiç unutamam. Lise pansiyon binasındaki tiyatro salonunda iki gece bir gündüz, üç kez oynamıştık. Hutbi, Süleyman Ağa’nın şımarık çocuğu Fikret rolünü oynamıştı. Süleyman Ağa rolünü, Hutbi’nin babasını da ben oynamıştım.
Üniversiteyi Ankara’da Orta Doğu Üniversitesinde okudu. Ben o yıllarda İstanbul’daydım. Hayat çizgimiz o yıllarda ayrıldı. İstanbul’a Teyzesinin oğlu Öner’i ziyarete geldiğinde bir kez Aksaray’da kaldığı evde görüştük, onunla son görüşmemiz oldu.
CAN KARDEŞİM HUTBİ;
Birlikte çok günlerimiz geçti. Lise yıllarında dolu dolu üç yıl. Hayatımın en güzel günleriydi. Rahmetli annem bile onu tanırdı. Bir yaz tatilinde beni Niğde Yeşilburç’a davet etti. İki üç gün kaldığımı hatırlıyorum. Annesi babası sağdı o zamanlar. Niğde güzel şirin bir yerdi. Elmasıyla ünlüydü. Hutbi meyve suyu fabrikası kurulunca bizim elma ve kaysılarımız para edecek demişti. Meyve suyu fabrikası kuruldu. Yeşilburç’taki elma bahçelerini gezmiştik birlikte. Teyzesinin oğlu Öner de bize katılmıştı.
Yıllar sonra yolum Niğde’ye düştü. İki yıla yakın orada kaldım.1978 yılında Niğde Birko iplik fabrikasında çalıştığım zamanlar, Ağabeyi İzzet Beyle ve eşi Ayşe Hanımla tanıştım. Ailece görüşürdük. Ablası Gönül Yeşilburç’taki evine davet eder, Boşnak böreği yapar avludaki toprak fırında pişirir, bize ikram ederdi. Gönül’ün eşi Niğde Belediyesinde çalışırdı. Ortanca oğlum Osman Niğde’de doğmuştu.
Yıllar sonra bir Develi ziyaretinde bu güzel insanları Niğde’de ziyaret ettim. Gönül’ün evine uğradıktan sonra, kardeşi Vedat’ın işyerine uğradım Almanya da Olan ağabeyi Hutbi ile telefonla görüştüm. Hutbi ile İstanbul’da birkaç kez telefonla görüşmemiz olmuştu. Tekstil işi ile uğraştığını Almanya’da mağazalar zinciri olduğunu söyledi. İstanbul’daki ağabeyinin Yeni Bosna’daki işyerine gittim yeğeni vardı. Atölyede yapılan şeyleri Almanya’da mağazalarda satıyorlardı…
İrtibatımız kesilmişti. 24 Nisan 2008 yılında Almanya ya gittiğimde onu arayıp sormadığıma çok üzüldüm. O yıllarda Türkiye’de miydi yoksa Almanya’da mı onu da bilmiyordum. Fakat Türkiye’ye geldiğinde mutlaka beni aramasını birkaç kez söyledim. Ama yüz yüze görüşmek kısmet olmadı. Çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak oluyormuş.
Hürriyet gazetesinde onu çok seven bir arkadaşının yazılarının yayınlanması üzerine sevgili Meral Büyükkılıç kardeşim Hutbi’nin vefat ettiğini öğrenmiş. Eşim bunu bana söylediği zaman adeta yıkıldım. Özlemim bir kat daha arttı. O gün ve daha sonraki günler uykularım kaçtı. Onunla geçirdiğimiz o güzel günler sinema şeridi gibi gözlerimin önümden geçti. Günlerce onunla birlikte geçirdiğim o güzel günleri yaşadım.
Ramazan ayıydı hiç unutmam kapı çalındı. Annem Hutbi’yi tanırdı. Hutbi’nin geldiğini söyledi. Hutbi kapıdaydı teravih namazına gidelim diye evimize beni almaya gelmişti. Birlikte çok güzel günler yaşadık. Hiç kavga etmedik. Ama onunla bir gün mutlaka yollarımız ayrılacaktı. Ve öylede oldu. Pederin değil kaderin dediği oldu.
UNUTMAYACAĞIM ARKADAŞLARI
Rahmetli Remiz Kattaş, Feridun Özkul, Zafer Dedemen, İsa Şahiner, Osman Siyami Yücel, Zeki Sarıduman, İbrahim Atakan, Ahmet Beşparmak,Ethem Çelebi, Muammer Toker, merhum Şazimet Zileli, Pembe Üral, Meral Tüysüz, Güler Göktekin, Mihrican Öztuna, Engin Sağat,Songül Suna, Hatice Horasan, Neriman Durmuş, Saliha Can, Mehmet Akgü, Kalender Gürlekl ve o yıllardaki birçok müşterek arkadaşımız vardı. Çokomel yeni çıkmıştı. Hergün bir arkadaşımız ısmarlardı. Hayatımın en güzel günleriydi lise yıllarım. Özlem dolu, hasret dolu, sevgi dolu bir daha asla geri gelmeyecek o güzel günler. Bu vesile ile burada isimlerini yazamadığım arkadaşlarımı ve hocalarımı saygıyla anıyorum.
ARKADAŞI ASUMAN GENCİN KALEMİNDE HUTBİ,
Canım Hutbim, Mesudiye’de sabahları çantanı sırtına çapraz asıp, motorunla; karanfilli köy ekmeği, köy yumurtası almaya giderken ben arkandan bakakalır, kendimi ‘Il Postino’ filminin içindeyiz sanırdım. Pablo Neruda’nın sürüldüğü küçük bir Akdeniz adasında geçen aşk filminin kahramanıydım sanki.
Sen de tepedeki güzel taş eve bisikletiyle getirdiği mektuplarla hem dünya ile bağı kuran postacı hem de şairin kendisiydin benim için. İşte böyle başladım sevmeye seni...” Geçen hafta Hürriyet’in 27. sayfasında yayımlanan bu yazı, bir aşk mektubu değil, ölüm ilanıydı... Hutbi Göktekin 56 yaşında ani bir kalp kriziyle hayata veda edince arkasında çok sevdiği iki kadın bıraktı. Kızı Jale ve filmlerdekini aratmayacak bir aşk yaşadığı sevgilisi Asuman Genç. Genç, Mesudiye’deki taş evlerinde, yarım kalan mutluluklarını anlattı
BU ÜÇÜNCÜ YAZIMIZ OLACAKTI
“Bu üçüncü yazımız olacaktı” diye başlıyor anlatmaya Asuman Genç (48) ve şöyle sürdürüyor sözlerini:
İstanbul’da 11 yıl küçük bir dükkan işlettim. Üç yıl önce kendimi emekli etmeye karar verdim ve bir arkadaşımın ısrarıyla yazı geçirmek için Mesudiye’ye geldim. Burası öyle bir yer ki, her gelen aşık oluyor. Bir ev tutmak istedim ama köyün içindeki evleri beğenmedim. Bunun üzerine arkadaşım, beni tepede Hutbi Bey’in arazisine götürdü. Hutbi, bizi kapıda karşıladı. Mikrofonik, çok güzel bir sesi vardı. Bahçesindeki kiralık evi tuttum ama orada çay bile yapmadım. Hep Hutbi’nin evinde yedik, içtik. Gece geç saatlere kadar sohbet ettik. Gündüzleri, birlikte vakit geçirdik ve hafta dolmadan bir gün mutfağın kapısının eşiğinde beni öptü. Kalbi beni çok etkiledi ve sevgili olduk.
ÇOCUKLAR GİBİ EĞLENİRDİK
Hutbi, 17 sene önce boşanmış. Aşık olduğu bir kızı vardı. Daha önceleri özgür yaşayan bir adammış. Çok mutluydu burada yaşamaktan. İstanbul’daki evimi tuttum ama son bir yıldır tümüyle buraya yerleşmiştim. Birlikte çok iyi vakit geçiriyorduk. Hep baş başaydık. Sürekli bir şeyler yaratıyorduk. Hiç üşenmeyen bir adamdı. Kataloglarda beğendiğimiz mobilyaları yapıyorduk. O, kesilmiş demirlerle kaynak yapıp boyuyor, ben minderleri dikiyordum. Plaja gidip, kovalara taş dolduruyorduk. Çakıl taşlarıyla evi süslüyorduk. Çocuklar gibi eğleniyorduk. Çok güzel yemek yapardı, çok güzel sofralar kurardık. Yoğurdunu, peynirini, zeytinyağını kendi yapardı. Müzik çalarken bir anda elimden tutup benimle dans ederdi. Sabahları beni, güldürerek uyandırırdı. Çok mutluyduk ve mutlu olduğumuzun farkındaydık. Hiperaktif biriydi, sürekli çalışıyordu. Ağaç dikiyordu, toprakla uğraşıyordu. Yeni bir ev yapacaktık, çizimlerine başlamıştık. Seyahat projelerimiz vardı. Evi satılığa çıkarmıştı; Toscana’da kiralık ev bakıyorduk. Bir süre orada yaşayacaktık. Planları yapmıştık; kısmet olmadı.
ALMANYADA KALP KRİZİ GEÇİRDİ VE VEFAT ETTİ
İki hafta önce kızıyla gittiği Almanya seyahatinde ani bir kalp kriziyle vefat etti. Oysa, çok sağlıklıydı. Kendine güveniyordu. Lezzeti severdi ama organik besleniyordu, hareket ediyordu. Annesi, babası uzun bir ömür yaşamış, “Merak etme, ben çok yaşarım” derdi hep. Ona güveniyordum. Anlamlandırmak çok güç oldu. Onun adına teselli oluyorum. Keyif alarak, 5-6 kişiye yetecek kadar yoğun bir hayat yaşadı. Kendi adımaysa bir türlü teselli olamıyorum. Onu sevmek, onunla birlikte olmak çok güzeldi. İyi ki onu tanımışım ama bir yandan da kendimi çok şanssız hissediyorum. Tüm hayatımız boyunca birlikte olacaktık. Veda ederken de ona yaraşır bir şey yapmak istedim. Çok sessizce gitmesi içime sinmeyecekti. Ölüm ilanı olarak geçen Sevgililer Günü’nde yazdığım yazıyı verdim. Sabahları hiç üşenmeden meşin çantasını asıp, motoruna atlayıp taze ekmek, yumurta almaya giderdi. Akdeniz havası, yeşillikler içinde tepede bir ev, hoş bir adam... Arkasından bakarken gerçekten bir filmin içinde gibi hissederdim kendimi. Cenazesi de sıra dışı oldu. İstanbul’dan arkadaşlarımız, Niğde’den akrabalar geldi. Cenazenin güzeli olmaz tabii ama tam Hutbi’ye yakışır bir tören oldu. Hutbi, Almanya’da vefat ettiğinden ona veda etme fırsatım olmamıştı. Burada, cenaze arabasında bir süre onunla yalnız kaldım. Sohbet ettim, güldüm, ağladım... Ona çok teşekkür ettim; bana harika bir üç yıl yaşattığı için... Bodrum Datça Mesudiye’de manzaralı bir yerde yatıyor şu anda. Vasiyeti üzerine cenaze töreni sonrasında bir parti verdik. Yazı böyle sona eriyordu.
Onu anlatmak için kelimelerin kifayet etmediğini söyleyebilirim. İnsanın hayatta çok sevdiği arkadaşları oluyor, kardeş gibi yakın, canı kadar çok sevdiği kişiler vardır. Hutbi Göktekin benim yaşamımda bunlarda biri , Gitarist Hutbi, Niğde Yeşilburç’tan , Ruhun şad, mekânın cennet olsun. . Canım kardeşim