BENİM GÜZEL MEMLEKETİM

6. Bölüm: Develi’nin Sembolü İbibik

 

 

 İbibik Kuşu:  Çavuş Kuşu adı ile de bilinen ibibikler familyasında yer alan tek kuş türüdür. Son derece ilginç bir görüntüsü bulunmaktadır. İnce ve uzun bir gaga yapısı vardır. Baş kısmında ibik görüntüsü bulunmaktadır. Gaga şekli yaya benzemektedir. Yirmi sekiz santime kadar boyu bulunmaktadır. Genel olarak tüy renkleri turuncudur. Ancak tüylerinin arasında kahve tonları da bulunmaktadır. İbibik kuşu, kısa bir kanat yapısına sahiptir. Baş bölümü sorguçludur. Türü azalma eğilimi göstermektedir. Koruma altına alınan kuşlardan biridir.

Şiirlere,şarkılara, türkülere konu olmuş, aile lakaplarına bile girmiştir. Almanya da yaşayan Develi aşığı, değerli hocam İsmail Samur’un kaleme aldığı “Benim Güzel Memleketim” yazı dizisinin 6. bölümü ile sizi baş başa bırakıyorum.

 

 Almanya’da çok güzel bir adet var. O yörede yaşayıp da nesli tükenen bir hayvan o şehri temsil eder. O hayvan o yörenin sembolüdür. Ben hep güzel memleketim Develi için ibibiği sembol olarak düşünmüşümdür. Benim ilk sevdiğim, görüp de aşık olduğum hayvan ibibiktir. Uzun yıllar oldu görmeyeli. Dün bir belgesel izlerken karşılaştım kendisiyle, sanki eski bir sevgiliyi görmüş gibi heyecanlandım, içime bir sevinç doldu.

Develi’de geçen çocukluğumda, mahalle arkadaşlarımdan biri de ibibikti. O zaman bahçe duvarları harçsız taştan yapılırdı ve ibibikler bu duvarlardaki taşların arasına yuva yaparlar. Bahar geldimi kelebeklerle birlikte, ibibikler de gelir dünyamız renklenirdi. Şimdi nerede bir ibibik görsem, o günler gelir aklıma. Bir adı da hüthüt olan bu kuş, ne bahtsız bir kuştur.. Kendimize daha konforlu evler yapacağız diye, elbirliği ettik onların yuvalarını başlarına yıktık. Barınacak yerleri kalmadığı için göçüp gittikleri ülkelerden geri dönmediler. İnşallah gittikleri yerlerde rahat ediyorlardır. Ama sanmam..

Çok sürmedi nesilleri tükendi, şimdi sadece dergilerde ya da televizyonlarda resimleriyle avunuyoruz. Uzun yay biçiminde gagaları ve turuncu kahverengi tüyleriyle ne güzel kuşlardı, içimiz açılırdı seyrederken. Gagalarıyla toprağı eşerek çıkardığı kurtçukları havaya fırlatıp gagalarını açarak havada tutuşlarını zevkle seyrederdik. Sanki bizi neşelendirmek için dünyaya gelmişlerdi.

Bir zamanlar araba yoktu, varmak istediğimiz yerlere yürüyerek giderdik ve ibibikler de bize eşlik ederlerdi. Uzun yola çıkanlar bilir; yol kenarında taşların üstüne konarak, oradan tellerin üzerinde sıçrayarak, arada sırada geliyor mu? diye durup bize bakarak, bir yerden başka bir yere yorulmadan varmamızı sağlarlardı.

İbibikler Son Baharda Afrika’ya Göç Ederlerdi:

Sonbaharda Afrika’ya göç ettiklerini ilkokul öğretmenimden duyduğumda, o kadar yolu el kadar boyları, küçücük kanatlarıyla nasıl kat ettiklerine şaşmış da kalmıştım. Gerçekten de sonbaharın son günlerinde yok olurlar, nisan ayında geri dönerlerdi. Toprağı eşeleyerek böcek ve larva ve de havada dolaşarak sinekleri yiyerek beslenirlerdi. En çok hoşuma giden, belirgin özellikleriyse yavaş ve dalgalı bir ritimle uçmalarıydı ki seyretmenin tadına doyum olmazdı.

Dış görünüşleri, renkleri, başlarındaki tepelik ve gaga şekilleri dışında, biyolojik bakımdan diğer kuşlardan çok farklı bir özellikleri yokmuş gibi gözükse de aslında hiç bir kuş ibibik kadar güzel değildir. Güzellikleriyle insanların kalbine taht kurmuşlardır. . Neden insanları bu denli etkilediği biyolojik ve ekolojik yönden incelenmeli. Görme, işitme, koklama duyuları ve beyinleri üzerinde muhakkak araştırmalar yapılması gerektiği kanaatindeyim.

İbibikler renk renkti:

İbibiklerin renkleri çok güzeldir. Kargadan biraz küçük olan gövdelerini sarı, yeşil, beyaz, turuncu, siyah renklerin karışımı tüyler süsler. Her bölgede aynı renkte görünmezler. Daha sade renkte olanları da vardır. Güzel kuşlardır ibibikler doğrusu. Bilhassa başlarındaki sorguçları küçük bir yelpazeyi andırır. En gösterişli yanları da renk renk benekli tüylerden meydana gelen bu sorguçlarıdır. Yuvalarını genellikle köylerde, kentlerde insanların yaşadıkları yerlere yapar. Ağaçlık ve bağlık yerlerde yaşarlar. Her çeşit oyukta yuva yapabilirler. Haşere, böcek, salyangoz ve solucanlar ile beslenirler.

Çocukluğumda Baharın Müjdecisi İbibikler:

Çocukluğumda bahar geldi mi kırlar yeşerir, çiçekler açarken ibibikler “guguguk” diye ötüşleriyle gökyüzünü doldururlardı. “Gökyüzünü doldururlardı” diyorum doğrudur, çünkü ibibikler, uçarken öterler, onları yerde öterken göremezsiniz. Bir de bakmışsınız mahallede ne kadar ibibik varsa gökyüzüne çıkmış; uça uça, öte öte kendilerine arkadaş arıyorlar. İşte o zaman bizde taşları ellerimize alır birbirine vura vura onlara eşlik ederdik. Yani çalgıyı biz çalar, şarkıyı onlar söylerdi. Ne güzel günlerdi, o günler.

Babaannemin ibibikler hakkında garip inanışları vardır. Güya ibibikler takvimci kuşlardır. Yuvalarına küçük taşları toplayıp biriktirirlermiş, tam kırk tane. Her gün bir taşı dışarı atarak kışın bitişini, baharın gelişini hesaplarlarmış. Bu doğru mu, değil mi? Merak edenler ibibiklerin yaşayışlarını araştırarak öğrenebilirler.

Tam Bir Sevgi Adanmışlığı Örneği Hüdhüdler:

İbibikler eşlerine olan bağlılıklarıyla bilinirler, eşleri öldüklerinde yeni bir eş aramaz, yaşlandıklarında anne babalarının yiyeceklerini temin ederler. Gerçekten tam bir sevgi adanmışlığı örneğidir hüdhüdler.

İbibik Hikayleri.

Temizliklerine dikkat etmediklerinden değil de, yaradılışlarından dolayı, kötü kokar ibibikler. Kuyruk bezlerinden yaydıkları özel bir kokudur bu.. Öyle ki yuvalarının yanına bile yaklaşılmaz kokulu bir kuş türü. Rivayete göre kendisini bir gün ziyarete gelen kırlangıç yuvada kesif bir koku olduğunu fark eder. Koku öyle ağırlaşır ki oturamaz hale gelir. Geldiğine geleceğine pişman olmuştur ama ayıp olmasın diye de ibibiğe bir türlü söyleyemez. Gideceği vakit nihayet durumu anlatır münasip bir dille. ''Bak ibibik kardeş kırılma darılma dost acı söyler bilirsin benim gizlim saklım yoktur ne düşünürsem onu söylerim, senin bu yuva biraz kokuyor. Hatta biraz değil epey kokuyor. Yani felaket kokuyor. Hiç burnun koku almıyor mu senin üstadım aç havalandır şurayı biraz zehirleneceksin vallahi'' der.

İbibik utanıp sıkılır. Kırlangıç gider gitmez yuvasını siler süpürür temizler, ama gelin görün ki o melun koku bi türlü gitmemektedir. Çaresiz yuvasını terk eder. Gidip başka bi yere yuva kurar. Yeni bir ağaç, yeni bir çevre, yeni arkadaşlar derken hayata sıfırdan başlayacaktır. O kokulu günleri geride bırakmak unutmak için elinden geleni yapıp bin bir gayretle yeni ortamına alışmıştır ki kapısı çalar. Gelen eski dostu kırlangıçtır. Kırlangıç daha kapıdan girer girmez yine yüzünü ekşitir. Yine aynı koku adeta yüzüne çarpmaktadır. Kırlangıç yine lafını esirgemez. İbibik utanır ama çaresiz. O yuvadan da taşınır başka bir yere. Çok geniş aydınlık ferah bir yuva seçmiştir bu sefer kendine. ''Bu sefer belki gitmiştir o koku her yer mis gibi kokmaktadır kendisi gibi'' diye düşünerek çalar yine çok geçmeden kırlangıç ibibik'in kapısını, ama bir kez daha hüsrana uğrar. ''İbibik kardeş burası da kokuyor yeni bi eve taşın istersen'' deyince ibibik bu durur mu hiç. Patlatır hemen cevabı; “bu g.. bizde oldukça, daha çok yuva kokuturuz'' der.

        Develi’de anlatılan bir ibibik hikâyesi daha anlatmak istiyorum. Bir genç kızla oğlan birbirlerini seviyorlarmış. Annesi engel olmuş, kızını yaşlı bir adamla evlendiriyormuş. Kız da gelinliğe girmeden elinde tarakla saçını tarıyormuş aynaya bakarak. O yaşlı adamı sevmediği için: “Allah’ım beni ya taş et ya kuş et.” demiş. Tarak da başında kalmış, uçmuş gitmiş.

Anadolu’da anlatılan çok ibibik hikâyesi vardır. Alın size bir tane daha:

İbibik kuş olmadan önce çok güzel bir kız imiş. Güzelliği ile pek çoklarının aklını başından alırmış. Günün birinde hayırlı bir kısmeti çıkmış, evlenmiş. Her güzelin bir kusuru olur derler ya, bunun da ku­suru bir değil iki imiş. Hem tembel hem de kokarın biriymiş. Yeni gelinin bu tembelliği kaynanası ve görümceleri ile arasının açılma­sına sebep olmuş, gelinin bu tembelliğine, kokarlığına dayanamayan kaynana namazdan sonra Allah'a yalvarmaya başlamış:

“Ya rabbim, ben senin o kadar kötü bir kulun muydum da bana böyle bir gelini yaz­dın? Beni bu tembel, kokar gelinin elinden kurtar!" Kadının duası kabul olunur ve gelini bir ibibik kuşu olarak uçup gider.

Kuş döner, dolaşır kaynanasının bahçesine gelip ağaçlardan birine konar. Gelinin yine geldiğini gören kaynana bu se­fer de beddua etmeye başlar:

“Benim evimi kokuttun, senin evine de kokudan girilmesin, hiç bir yerde yurt, yuva tutamayasın. Yavruların pisliğini yemeden ötemesin, cümle âlem senden kaçsın!" Kaynananın bedduası kabul olmuş. O günden bugüne pisliğinden bu kuşun yanına yaklaşılamazmış, yuvası da pek fena kokarmış...

İbibik kuşu ile ilgili bir diğer hikâyeye göre de ibibik kuşu yeni bir gelindir. Güzelliğini görmek, daha da güzelleşmek için sık sık aynanın karşısına geçer, kendisini seyreder­. Yine bir gün aynanın karşısına geçip dalgın dalgın saçlarını tararken kapı açılır, içeriye kayınpederi girer. Bir an geleni fark edemeyen gelin saçlarını taramaya devam eder. Tabi bu arada kayınpederi de gelinini saçlarını görür. Gelin bu duruma çok üzülür, içi içini yemeye başlar:

“Kayınbabam beni başı açık gördü; aman Yarabbi, ben bundan sonra O’nun yüzüne nasıl bakarım?" Gelinin bu samimi utanması karşısında Allah onu ibibik kuşu hali­ne getirir. Kuşun başındaki kepezi de saçını tararken başında kalan tarağıdır... Derler.

Bir Zamanlar Develi:

Develi’de bir zamanlar doğa hala canlılığını koruyordu. Kuşlar da rahatlıkla yiyecek ve barınacak yer bulduklarından, yöre insanı gibi memleketlerini terk etmemişlerdi. Ne zaman insan eliyle mümbit topraklar katledildi. Asırlık ceviz, badem, kayısı, armut, erik ağaçlar kesildi, verimli üzüm çubukları söküldü, yerine çirkin beton binalar dikildi. Önce kuşlar yöreyi terk etti. Sonra da verimli topraklar kalmadığından, insanlar karınlarını doyuramaz oldular, kendilerini gurbete attılar.

İsmail SAMUR Emekli Öğretmen