• Reklam
M. Orhan Cebeci

M. Orhan Cebeci

Konuk Kalem

Develi'nin Manevi Mimarlarından Hacı  Fevzi  Numan  CEBECİ adına vefatından 64 yıl sonra Panel düzenlendi

21 Nisan 2023 - 10:54 - Güncelleme: 21 Nisan 2023 - 11:06

Develinin Manevi Mimarlarından
Hacı  Fevzi  Numan  CEBECİ adına vefatından 64 yıl sonra ilk defa Panel düzenlendi

Panele Kaymakam Enes Emircan Buyuran, Belediye Başkanı Mehmet Cabbar, KAYÜ İslami İlimler Dekanı Profesör.Dr. Lütfullah Cebeci ve İlçe protokolü yani sıra öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Panelde konuşmacı olarak Orhan Cebeci, Prof.Dr.Lütfullah Cebeci ve Doç.Dr. Mehmet Murat Karakaya  katıldılar.
Ayrıca Müftü Emin Patan Yahyalılı Hacı Hasan Dinç Hoca Efendi’nin Kara Müftü için yazdığı  şiiri (mersiyeyi) okudu.
Hafız Mahmut Çiftçi Kuran tilaveti ile M.Emin Serkan da Ney dinletisi ile programa katkı sağladılar.
Programın sunuculuğunu da Ünal Kılıçaslan tarafından yapıldı.Panel sonunda konuşmacıları plaket takdimi yapıldı.
Panelin birinci Bölümünde Kara Müftü anlatılırken ikinci bölümünde de Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve MEB Hafızlık Proje Okulları Resmi Danışmanı Doç.Dr.Mehmet Murat Karakaya tarafından Hafızlık Proje Okulları ve Numan Cebeci Hafızlık Proje Okulu hakkında bilgi verildi.



PANELİN İLK KONUŞMACISI

İstanbul Develi ve Yöresi Kültür Dayanışma  Derneği Başkanı M.Orhan Cebecinin panelde yaptığı konuşma;
*Develimizin manevi mimarlarından DEDEM KARA MÜFTÜ’nünVefatının 64.Yılında ilk kez bu anma programını düzenleyen Küçükcekmece’ye tayini çıkan Kaymakamımız Mehmet TUNÇ’a, yeni göreve başlayan Kaymakamımız Enes Emircan Buyuran'a, Belediye Başkanımız Mehmet Cabbar’a, Kayseri Üniversitesi Rektörümüz Kurtuluş KARAMUSTAFA’ya  İslami İlimler Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Lütfullah CEBECİ’yeİlçe Müftümüz Emin PATAN Hocamıza, bu etkinliğe katılan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Dekan Yrd. Doç. Dr. Mehmet Murat KARKAYA’yaHocamıza, Müftü Numan Cebeci İmam Hatip Ortaokulu Müdürüne ve emeği geçen herkese ŞAHSIM VE AİLEMİZ adına şükranlarımı sunuyorum.    



Dedem Kara MüftüHacı Fevzi Numan Cebeci

(Nam-ı Diğer Kara Müftü - 1873/1959)

1873 Yılında Develi-Çöten Köyü’nde doğdu. Babası İsmail Efendi. Annesi Ayşe hanımdır. Üçüncü sınıfa kadar Everek’te Rüştiye Mektebi’nde daha sonra da Kayseri’de Gözübüyük Medresesi’nde Hamurculu Osman Efendi Hoca’nın talebesi oldu.
 *Eğitiminin sonunda diplomasını alarak Develi’ye döndü.  İki ay sonra Everek'tekiHalasiye Medresesi’nde öğretmen olarak ders vermeye başladı. Hamurculu Osman Efendi Hoca’nın ani vefatı üzerine Kayseri’deki medresesinin başına geçmesi teklif edildi. Kasabada ve köyde evi, tarlaları vardı. İkiye bölünmüş ailesini Kayseri’ye nakletmenin güçlüğünden, bu şerefli görevi kabul edemedi.



*Develi Müftülüğü’nün boşalması üzerine,  1914 yılından itibaren müftülük yaptı.
Boyu kısaydı ve teni esmerdi. Bu sebeple olsa gerek “Kara Müftü” namı ile tanınırdı. Mahallî ağızlı şive ile konuşurdu, ama kuvvetli bir halk hatibiydi.  Unutmak denen şey onun için söz konusu değildi. Kürsüye çıktığı zaman elinde küçük bir not bulundurur, saatlerce konuşur, dinleyenlerde en ufak bir bezginlik görülmezdi.

Dinî konularda olduğu kadar millî konularda da en ufak taviz verdiği görülmemiştir. 75 yaşında göz tansiyonu sebebiyle bir gözünü tamamen, diğer gözünü de kısmen kaybedinceye kadar dini eserleri okur ve yorumlardı. Fatiha suresinin Kuran-ı Kerim’in özeti olduğunu, bu surenin açıklaması üzerine Ramazan ayı boyunca vaaz edebileceğini söylerdi.         
  

             *Anadolu’da Millî hareketin başladığı ilk yerlerden birisi de Develimizdir. Millî Mücadelenin başından beri din adamları ile birlikte çalışan Mustafa Kemal Paşa, Kayseri ulemasından halkın Milli Mücadele’ye katılması gerektiğini bildiren bir fetva vermelerini istemişti. İstikbalin ne getireceğinden emin olmayan ulemanın çekingen davranışı karşısında “Bu civarda fetvâ ehli başka din adamı yok mu?” diye sorunca orada hazır olanlardan Develi’de Müftü Hacı Numan Efendi’nin bulunduğunu öğrenmiş ve adam göndermiştir. Teklifi alan Müftü Hacı Numan Hoca daha Ankara fetvasından evvel milli mücadelenin zaruretine ve meşruiyetine dair fetvayı hazırlamış ve Mustafa Kemal Paşa'ya göndermiştir.



 O yıllarda cemiyet çok güzel çalışıyor, güzel hizmetler veriyordu. Halkın çoğu bu durumdan memnundu. Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’ni kuran ve çok değerli hizmetleri veren 16 Develili arasında yer alan Hacı Numan Cebeci'dir.

Cami kürsülerinden halkı milli mücadeleye katılmaya teşvik eden Kara Müftü Haçın’ın (Saimbeyli) kurtarılması için teşkil edilen milis kuvvetlerinin önünde yürümüş, şehrin çıkışında son olarak askere yaptığı konuşmada hem kendisi hem de dinleyen asker ve halk adeta gözyaşlarına boğulmuştur.    *Kara Müftü’nün Gözübüyük Medresesi’ne talebe oluşundan itibaren hocası olan Hamurculu Osman Efendi geç vakitlere kadar araştırmalar yapmaya, kitaplar karıştırmaya başlamış, yatağına yatıp uyumaz olunca hanımı sormuş:
-Hoca Efendi sana ne oldu böyle? Yoksa yeniden talebeliğe mi başladın?
-“Yok hanım. Develi'den çok zeki bir talebe geldi, ders esnasında öyle şeyler soruyor ki hazırlıksız gittiğim zaman cevaplandırmakta güçlük çekiyorum. Talebenin karşısında mahcup duruma düşüyorum.” diye cevap verir.

Akademisyen Hemşehrim Ağabeyim Abdulkadir Etöz Hocam Medresedeki bu olayı şöyle anlattı:

 *Kayseri’de GÖZÜBÜYÜK Medresesinde okurken, hocası HamurculuzâdeOsman Efendi’yi sorularıyla terletiyor.  Buna rağmen hocası, Garoğlan Hacı Numan’ı çok seviyor. Derse olan ilgisi, soru sorması ve zekâsı hoşuna gidiyor. Derken Hamurculuzâde Osman Efendi, eskisi gibi yatsı namazından sonra hemen yatmıyor,  gece yarılarına kadar kitaplar karıştırıyor,  notlar alıyor. Hanımının;  “



-Hoca efendi yeter artık, gel yat! Demesine aldırış etmeden kitap okumaya devam eder. Arada bir hanımının ikazı üzerine dayanamaz;

-Yâhu kadın, medresede başıma bir Garoğlan musallat oldu, her gün soru sorar. Derste, talebe huzurunda mahcup olmamak için uykularım kaçıyor, biraz çalışmam gerekiyor, anladın mı? Diyor.

Nihâyet gün gelir ve hocası Hamurculuzâde Osman Efendi’den icâzetini  (pekiyi olarak diplomasını) alır. Elini öper ve hakkını helâl etmesini ister. O da;
-Ben hakkımı helâl ederim, etmesine de, sen bir de yengene gidip elini öp ve helâllik iste” der. Hocasına olan minneti sebebiyle yenge hanımın elini öpmek ve helallik almak için evine gider.

-Yenge, ben hocamın talebesiyim. İcazetimi aldım. Artık gidiyorum. Hocam, elinizi öpüp helallik almam için beni size yolladı, der.
Yenge hanım:

-Senin adın ne kuzum?” diye sorunca,
-Benim adım Hacı Numan. Hocam, bana Garoğlan! Diye seslenir” deyince, yenge hanım öfkeyle karışık:  Demek,  Garoğlan sensin öyle mi? Sana hakkımı da helal etmem, elimi de öptürmem. Defol git! Der, kapıdan kovar.
Çiçeği burnunda Numan Hoca, öfke ve üzüntü içinde dönüp, hocasına bu hoş olmayan vaziyeti anlatarak şikâyet edip teselli arar. Hamurculu zade, beklediği senaryonun gerçekleşmiş olmasından dolayı önce keyifle kahkahasını atar, ardından hikâyenin başında arz ettiğimiz vaziyeti anlatarak talebesi Numan’ı (Garoğlan’ı) teselli eder.
* 1928 yılı Ramazan ayında Meteris Camii kapısına Türk Hava Kurumu’na ait resimli bir afiş yapıştırılmış, Hoca da burası cami kapısıdır diyerek afişi yırtmıştır. Bu durum idari makamlara ihbar edildikten üç gün sonra hoca tevkif edilir. Ağır cezalık bir suç olarak Kayseri’ye sevk edilir. Merhum Prof. Dr.Turhan Feyzioğlu’nun babası,  Merhum Avukat Sait Azmi Feyzioğlu ilk duruşmada devlete karşı bir suç işlenmiş gibi ağır caza davası açılması yersizdir. Nihayet, bir cemiyete ait bir afiş yırtılmıştır. Bunun cezası beş liradır, Hoca efendi 73 günden beri mağdur edilmiştir, beratını talep ederim, demiş ve dava lehine neticelenmiştir.

* Beraat kararını öğrenen idarî makamlar hiç olmazsa Develi’den uzaklaştırmak suretiyle O'nu cezalandırma yoluna giderler ve Ankara Kalecik Kazası’na tayin ettirirler. Bir sene Kalecik’te kaldıktan sonra kendi isteği üzerine Haymana'ya tayini yapılır.
Develi’ye nakledilmesi için defalarca müracaat etmesine rağmen nakli mahzurlu görülerek, isteği reddedilmiş, bunu üzerine 25 hizmet yılını doldurarak 1935 yılında Haymana Müftülüğü’nden emekli olur.

 Kalan ömrünü Develi'de hayır ve hasenat işleri ile uğraşarak, fahri vaiz olarak halkı irşada devam eder. Sosyal faaliyetlerde ve cami derneklerinde faal görev alır, talebe yetiştirir.
Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Ahmet İslamoğlu hocam ve İbrahim Tuna -Asker Hocalarım talebeleri arasındadır. 12 NİSAN 1959 tarihinde Develi’de vefat etmiştir. Aşağı Everek’te bulunan aile mezarlığına defnedilmiştir. Allah rahmeti üzerine olsun.

15.Dönem Kayseri Milletvekili. Amcam Merhum Cemal Cebeci’den Yaşanmış Birkaç Anı:
*Haymana Müftülüğü sırasında, Kaymakam, kurban derilerini Tayyare Cemiyeti’ne verilmesi hususunda halka söylemesini ister. Babam da “Kusura bakma söyleyemem, halk istediği yere verir. Der. Kaymakam öfkelenir:”Seni mimlerim!” der. Babam da “Ben tepemden tırnağıma mimliyim, mim koyacak yer bulamazsınız.”diye cevap verir.

*Babam 1930’larda Haymana müftüsü bulunduğu sırada Eylül ayında Mehmet Esat Erbili'yi ziyaret maksadı ile İstanbul’daki Kelam Dergâhı’na gitmiş olması, üç ay sonra meydana gelen Menemen olayı ile irtibatlandırılarak ve şöhretli bir din adamı olması da dikkate alınarak evinde bulunduğu sırada jandarma ekibinin baskınına uğrar, ellerine kelepçe takılıp götürülür.

Diyor ve bu olayı anlatmaya devam ediyor…  11 yaşındaydım, ilkokul dördüncü sınıfa devam ediyordum. Ramazanın 19’u,biraz sonra jandarma nezaretinde babamı Menemen’e gönderecekler. Babam 5 lira harçlık bıraktı, anneme ve bana dönerek :”Geri dönersem ne ala, aksi takdirde…”yerde serili kilimi göstererek:“Bunu satar ananı ve kardeşin Şerife’yi Develi’ye götürürsün.” dedi.

Kendisini, imanının ve haklılığının verdiği cesaretle çok kuvvetle müdafaa etmiş, bir hafta kadar sonra İstiklal Mahkemesi tarafından serbest bırakılmıştır. Babam, arefe günü iftar saati yaklaşırken evimize döndü.



*1940’lı yıllarda Develi’de şarap yapmak için üzüm toplanır. Üzümünü satmak isteyen bir müslüman, dinen bir sakınca olup olmadığını sorar. Babamın cevabı kesindir.”Yalnız üzümü satan değil, o üzümü şarap için getiren eşeği de cehenneme atarlar…”der.
Ağabeyim,Merhum Av. Esat Cebeci Anlatıyor:

Millî Mücadele yıllarında Şahmelik Köyü’nden Seyfullah, Gazi köy’denEmbiya Kâhya,Çöten Köyünden ’den Uzun Ali,asker kaçağı olarak Develi’de yargılanmaktadır. Dedem Mahkeme binasına varmış, bastonu ile kapıya vurmuş ve söyleyecekleri olduğunu mübaşire bildirmiş. Mübaşir, bir Hoca Efendi sizinle görüşmek istiyor deyince, al bakalım içeri demişler ve dedem heyete hitaben:

Develi halkı Milli Mücadele’ye çok hizmetler vermiştir ve vermektedir. Biz de bu işin içindeyiz. Sanıkları göstererek bu adamlar memleketin belli insanlarıdır. Bunları idam eder veya ağır bir ceza ile cezalandırırsanız Develi halkını gücendirmiş olursunuz ve milli harekete zarar verirsiniz, demiş ve mahkeme salondan çıkmıştır. Adı geçen şahısların hafif cezalarla yakayı kurtarmalarına vesile olmuştur.
*Dedem Kara Müftü Hoca bir tren yolculuğu esnasında başında kasket şapkası olduğu halde otururken aynı kompartımanda zamanın iktidarına mensup bir kodaman da orada imiş. Dedemi o vaziyette görünce:
-Hoca efendi başındaki şapka gâvur icadı değil mi? Onu nasıl giyiniyorsun? Deyince dedem;

-Ben onu Müslüman ettim, demiş.
Yazar Ağabeyim Kadir Özdamarlar’ın
Gözüyle Dedem Kara Müftü:
Çok açık sözlü oluşu, dilinin sertliği ve pervasızlığı özellikle Develi münevverlerini rahatsız ediyordu. Çeşitli uyarılara rağmen bu davranışlarından da vazgeçmiyordu ama hoca da bu konuda biraz gerilemişti.
 Hocanın bu sıkıntılı halini gören Kozan’ın Kazım; Hoca Efendi ne zaman Çarşı Camii'nde vaize -sohbete- başlasa; Kozan’ın Kazım kürsünün altında oturur, hocaya karşı geleceklere gözdağı verirmiş.

Hoca Efendi yine bir gün coşmuş, telaşla aşağıya bakınca Kozan'ın Kazım nöbette. Hoca'nın keyfi de yerinde. Cemaate sesleniyormuş: ’’Biliyorum, birçoğunuz diş gıcırdatıyorsunuz amma aşağıdaki zağar da canım, çok zalım!’’.
*Maviler Camii ve Çarşı Camii’nin yapılmasında cami derneğinde aktif görevler alır.
Yıl 1948 Develinin en büyük camii ÇARŞI CAMİ yapılmaktadır.
Dedem Kara Müftü köylere “Cerre” cami için para ve erzak toplamaya çıkmıştır. Köyün birinde Tahsildar Ali Osman Amcaya rastlar. Yanında küçük çocuğu vardır. Dedem sorar: Bu çocuk senin mi Ali Osman?

Çok seviyorum hocam benim bir tane oğlum. Der. Allah onu senden çok sever. Bir gün senden alır. Bu kadar çok sevme onu. Diye cevap verir.
Ali Osman Amca Dedem Kara Müftüye sorar. Hocam senin de çoluk çocuğun var.Sen hangisini daha çok seviyorsun? Der
Dedemin cevabı çok manidardır:
Küçüğü severim, büyüyene kadar,
Hastayı severim, iyi oluncaya kadar
Gurbettekini severim, gelinceye kadar.
Dedem İle İlgili Benim Hatırladıklarım:
Vefat ettiğinde 6 yaşındaydım. Evimizin salonunun taziyeye gelen insanlarla dolu olduğunu hatırlıyorum.



Merhum Eyüp Amcamla birlikte hacca giden Dedem Kara Müftü Türkiye’den gelen hacılardan vaiz verecek hoca yok diyenlere karşı minbere çıkar vaiz vererek cevap verir.

KARA MÜFTÜ’NÜN ÖLÜM KALIM HİKÂYESİ:

Akademisyen,hemşehrim, ağabeyim; Abdulkadir ETÖZbizzatyaşadığı bu olayı şöyle anlattı:
Genç, dinamik ve cesur Hocamız, Hacı Numan Efendi, Develi Kazası’na 1914 yılında müftü olur. Fetvalarında ve vaazlarında dinden taviz vermeyen bu sert mizaçlı Hocayı, halk (esmer teninden dolayı)  KARAMÜFTÜ lakabıyla anar ve sever.   Verdiği fetvasıyla ve vaazlarıyla istiklâl harbine de büyük destek sağlar.
*Ben 40 yıllık Kara Müftü’yü,  çocukken, 1950’li yılların ortasında, bir kış gecesinde, Aşağı Everek Yoğurt Pazarı esnafından Kerim’in İbrâhim’in evine, bir gece sohbetine teşrif edince tanıdım. 

Kara Müftü’nün 25-30 Yıl Gizlediği Sırrı Neydi?

  İdamla yargılanırken uzun tutukluluk işkencesinden nasıl kurtulmuştu? Bu vaziyeti Kara Müftü ’den şöyle dinledim:
“Kayseri’den beni mevcutlu (iki jandarma arasında) olarak trene bindirdiler. Bir buçuk gün süren yolculuktan sonra, beni Gazi Paşa’nın huzuruna çıkardılar. Şaşırdım, içimden demek ki cürmüm (suçum) çok ağırmış diye düşündüm.
Bana,- Hoş geldin Kara Hoca, otur sana soracaklarım var dedikten sonra,  masasının çekmecesinden bir sigara tepsisi çıkardı ve: Sigara içiyorsan yak bakalım kendine gelirsin, dedi.

Ben de içimden, vay be adam halden anlıyor, zaten iki gündür içememiştim. Kapar gibi bir tane aldım ve dedim ki: Huzurunuzda içmek ayıp olmaz mı?’ O da dedi ki: Olmaz, bak ben de içiyorum. Canıma minnet yakıverdim.

Derken elinin altındaki dosyayı açtı, eski harfle yazılı bir liste çıkardı.

Bunlar idamlık hocaların adlarının yazılı olduğu listesiymiş. Bazı isimlerin üstü renkli kalemle çiziliydi. Benim adımın yazılı olduğu satıra parmağını basarak gösterdi ve ‘oku’ dedi.

Bir de baktım ki Kayseri Develi kazasından Hacı Numan hoca, namı diğer Kara Müftü, diye yazıyordu. Korktum ve şaşırdım. Telaşımı anladı.
 Baktım, hafif tebessüm ediyordu. İçimden dedim ki, ulan Garoğlan ölümden korkma,  paşanın karşısında metanetini bozma. O sırada Gazi Paşa konuşmaya başladı ve dedi ki - Bak Hoca, sen de diğerleri gibi bu listeye göre idam edileceksin.

 Ancak, hiç kimse benden habersiz idam edilemez. Sana bir sualim var, vereceğin cevaba göre adını listeden çizerim veya çizmem asılırsın, dedi ve gözlerime baktı. Dondum kaldım.
Elimdeki sigara izmariti parmağımı yakınca kendime gelip çekidüzen verdim ve Paşam sualiniz neydi merak ettim?

Dedim Demek merak ettin öylemi? Güzel! Aslında zor bir soru değil, çok kolay bir sual! Çünkü sorudan ziyade bu mevzuda fikrin nedir, diye sual edeceğim. Önce beni dikkatle dinle, sonra soruma cevap verirsin.

Ben bu vatan için geceyi gündüze kattım, yaz-kış demeden büyük fedakârlıklar yaptım. Gençliğimi vatanın selâmeti için harcadım. Ama günah da işledim. Dinî vecibeleri yerine getiremedim. İslâm’ın şartlarını îfâ edemedim. Sorum şu; ben bu vaziyette iken, cennete mi gideceğim yoksa cehenneme mi?’ dedi.

Aman Allah’ım! Ben bu tezadı nasıl halledeceğim? Şaştım kaldım…

 Cennete gidersin desem, dinim elden gider, canım kurtulur. Cehenneme gidersin desem canım elden gider, dinim kurtulur. 
Burada kar yok, hangisini tercih etsem zarardayım…

Ancak zararın biri büyük,  diğeri küçük… Diye düşünürken aklıma doğru karar vermek için zaman kazanmak lâzım diye bir fikir geldi.

Paşam, bana bir sigara içimlik müddet ver de düşünüp öyle cevap vereyim, olur mu?  Hem yanınızda sigara içmekten sıkılıyorum, izin verirseniz koridora çıkayım olur mu?
 Dedim. O da: Bak Gara oğlan! Dedi: Olur, yak bakalım. Ben de bir sigara alıp koridora geçtim. Bir taraftan sigarayı içiyor, öte yandan kendi kendimin hasmı gibi konuşuyorum.
Kendi kendime BakGaroğlan! Dedim. Sen dünyayı mı tercih edersin, yoksa ahireti mi? Sen Allah’ın rızasını mı istersin, yoksa üç günlük dünya safâsı mı dilersin?

Derken ne diyeceğim aklıma geldi! Zaten dumanım başımdan çıktığı için, elimdeki sigara da birkaç çekişte bitmişti.

Gazi Paşanın odasına girip dedim ki. Paşam! Sualinize cevap vermeden önce, şuradan bir kulüp sigarası alıp yaksam olur mu? Zîrâ bu narin sigaralar iki somuruşta bitiyor.  O da gülerek; -Hay hay buyur, istediğini al yak, dedi.

Ben de kalınca bir kulüp sigarası alıp yaktım. Belki son içtiğim sigara olabilir diye düşündüğüm için, pervasızdım. Çünkü vereceğim cevaplar ağır olacaktı ve Allah korkusu, başka korkuları silip-süpürdü.

Paşam! Cevabım ağır gelebilir. Doğru bildiğimi ve kalbimin kanaatini, vicdanımın tasdiki ile söyleyeceğim.

 Eğer sen, bu vatan ve millet için yaptığın hizmetleri şan ve şeref için değil de Allah rızası için yaptıysan, muhakkak Allah sana mükâfatını verecektir. Bu mükâfat cennet de olabilir.  Eğer sen işlediğin haramlar ve terk ettiğin farzlar için tövbe edip hâlini düzeltmezsen;  Allah, kıyamet günü çatır çatır bunun hesabını sana sorar. Hesabını kaybeden de cehenneme gider. Ben, cennet ve cehennemin hâkimi ve sâhibi değilim. Dünyada yaşarken, hiç kimse için “sen cennetliksin veya cehennemliksin” denilemez. Hükmüm ve cevabım bundan ibarettir, dedim ve sustum…

Bana bakıp; ‘Bravo kara hoca’ dedi ve eliyle oturmamı işaret etti. Hayret! Verdiğim cevaba kızmadı ve beni azarlamadı. Tersine beni tasdik etti. Herhalde benimle eğleniyor diye düşündüm. Nitekim konuşmaya başladı. Ve dedi ki: Asılan hocaların çoğu yağcılıktan gitti.
  Bana “cennetliksin” dediler. Bir kısmı da cehennemliksin dediği için öldüler.
Hâlbuki sen, medeni cesaretinle doğru bildiğin gibi konuştun. Bu yüzden seni tebrik ederim.
Cesur insanları halk sever. Halkın sevdiğini de ben zâyî etmek istemem.

Bana bak Hoca!  Bana erkekçe ve mertçe söz vereceksin. Buna hazır mısın? Dedi. Ben de; Hazırım paşam, bu ne sözü? Dedim.

Bak elimdeki listede üstü çizilen birkaç kişiden biri olacaksın. Bunlar senin gibi yiğit adamlar.  Benimle konuşup görüştüğünü unutacaksın. Ailenden hiç kimseye ve dostlarına ve akrabalarına anlatmayacaksın ve bir daha ölünceye kadar aleyhime tek kelime konuşmayacağına dâir söz verip mukaddesâtın üzerine yemin edeceksin, dedi.
  Ben de canıma minnet söz verip yemin ettim.

Ve nihayet Kara Müftü, Kayseri hapishanesine mevcutlu olarak (kendi ifadesiyle kıran artığı olarak) geri gönderilir. Bunca sıkıntıdan sonra,  Ağır Ceza Mahkemesi, göstermelik bir duruşmadan sonra, idamdan berâtına karar verilir. 

*Kara Müftü, “ölünceye kadar, hiç kimseye anlatmayacak ve aleyhine de tek kelime etmeyecek” sözüne rağmen bize bunu niye anlattığını şöyle açıkladı. “Sözlü akdim, mukayyed değil mutlak ve muğlaktı. Yâni, kim ölünceye kadar belirtilmediği ve kayıt altına alınmadığı için ikimiz de yaşarken konuşamazdım. Bu akit mutlak olduğu için sustum. Ama o benden önce ölünce söz (kayıtlı) olmadığı için bu sefer muğlak (karışık) oldu. Benim konuşmama şartım, o mu ölünceye kadar yoksa ben mi ölünceye kadar belirtilmediği için, bir kişinin ölmesi ve muğlaklık sebebiyle akit feshedilmiş sayılırdı.

Buna rağmen Gazi Paşa 1938 yılında ölünce kimseye dememe alışkanlığım bir müddet devam etti ve bu hâdiseyi, ölümünden 15-20 sene sonraya kadar da hiç kimseye anlatmadım…

 Sonra yaşlandım, mademki cevaz var, benimle mezara gitmesin diye de size anlattım.” 
Bu sırrı ilk kez benimle paylaşan konuşmanın tanığı değerli hemşerim, ağabeyim öğretim üyesi Abdülkadir Etöz hocama teşekkür ederim 

 *Dedemin vefatı üzerine Merhum Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, eski müftülerden Merhum Abdullah Develioğlu Hoca Efendi ile o zamanlar ortaokul öğrencisi olan ablam Ayşe Zeliha Cebeci tarafından şiirler yazılmıştır.

               KARA MÜFTÜ DEDEME                
Gidiyorsun sessiz bir gemi gibi mezara,
Ölümün kalbimizde açtı çok derin yara,
Ağlıyorum ardından gözüme indi kara, 
Özlüyorum seni çok, pamuk sakallı dedem

Bize dua eden yok şimdi neyleyip ne edem.
Bayramda otururdun köşendeki mindere,
Şimdi kimler otura bilmem acep o yere.
Yılın ilkbaharında çiçekler dere dere.
Gözlüyorum yolunu pamuk sakallı dedem.

O yoldan bir dönen yok ben şimdi nere gidem.
Hayır, hayır ölmedin karşımda duruyorsun,
Yaşıyorsun gönlümde, nabzımda vuruyorsun,
Ulu çınarlar gibi sen de mi kuruyorsun.
 Gönlümüzde meşale güzel hayalin dedem
 Gözyaşım benzer sele karalı bayram edem.
Emekli Öğretmen Ayşe Zeliha Cebeci (Aslan)
***
Düşmana karşı durdular
Yanında yoktu ordular
Şuheda canlar verdiler
KARAMÜFTÜ  gibileri

Savaşmaya fetva verdi
Cenge hazır olun dedi
Görevde huzura erdi
KARAMÜFTÜ  gibileri

Haksızlara pek battılar
Onlarda bühtan ettiler
Hücre zindanda yattılar
KARAMÜFTÜ  gibileri

Bir cengaverkarayağız
Bileceğiz-soracağız
Rahmet ile anacağız
KARAMÜFTÜ  gibileri

Tanrı yaptılar Nemrudu
Putçular sorgusuz vurdu
Çok yiğitler karşı durdu
KARAMÜFTÜ  gibileri

Söyleyene suç yazıldı
Konuşan başlar ezildi
Sayısız kuyu kazıldı
KARAMÜFTÜ  gibileri

Dülgeroğlu söyler sözü
İçi dışı birdir özü
Milletin dimağı-gözü
KARAMÜFTÜ  gibileri
Dülgeroğlu SABİT 10 Temmuz-2020
***
*Erciyes’in güneyinde büyük ve güzel
Develimden başkasını görmedim.
Sevgisi saygısı herşey özel
Develiden başkasını görmedim.

Üstünde Erciyes, içinde Elbiz
Dağlarda kokar, her türlü nergiz
Ne hastalık bırakır nede perhiz
Develiden başkasını görmedim
*Bir bahar gününde,güneşin kor gibi yaktığı, kar sularının buz gibi aktığı,Erciyes’ten esen yeli sert ama insanı mert hemşehrilerime konuklarımıza, saygılarımla… M.Orhan Cebeci/Derleyen: Nezir Ötegen

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum