• Reklam
M. Orhan Cebeci

M. Orhan Cebeci

Konuk Kalem

BENİM GÜZEL MEMLEKETİM (2) Eski Develi (Yeşil Everek)

25 Ocak 2024 - 16:22

BENİM GÜZEL MEMLEKETİM (2)
Eski Develi (Yeşil Everek)

        Develi eskiden Anadolu’nun sayılı ticaret merkezlerinden biriydi. Çok değil bundan 60 - 70 yıl önce Develi birinci sınıf bir çarşıya sahipti, bu çarşı “Demirciler Çarşısı” diye anılırdı. Develi’nin kırk köyünden başka; Yahyalı, Yeşilhisar, Feke, Göksun, Tomarza halkı ve bu kasabaların 180 köyü alışverişini buradan yapardı. Kayseri’ye pek nadir gidilirdi. Yoğurt Pazarı olarak anılan küçük bir çarşı vardı, burada manifaturacı, berber, terzi, bakkal gibi birkaç küçük esnaf bulunurdu. Diğer mahallelerde sadece bakkal dükkânları ve mahalle fırınları vardı. 

Ana Büyük Çarşı Fenese’deydi:

Demirci ustaları, kunduracılar, bakırcılar, kuyumcular, tenekeciler, marangozlar, fırıncılar, kürtüncüler, nalbantlar, nalburlar, berberler buradaydı. Hemen hemen tüm zanaatkârlar, bilhassa da demirciler ve kuyumcular Ermeni’ydi. Eski Develi evlerinin arasında yer alan tarihi çarşı da yok yoktu. Bunların başında akla gelenler her türlü baharatın satıldığı aktarlar, manifaturacılar, manavlar, tuzcular, fotoğrafçılar, kalaycılar, ayakkabı tamircileri, fırıncılar ve nalburlar da bu çarşının vazgeçilmezlerindendi. Develi çarşısı köklü bir geleneğe sahip, hayatın aktığı yer olarak bilinir. Herkeste bir alışveriş telaşı, bağıran çağıranlar, adres soranlar vs. vs. çarşı günün her saatinde capcanlıydı. Çarşının haricinde ayrıca ham derinin işlendiği tabakhaneler vardı. Evlerdeki dokuma tezgahlarında kumaş, halı, kilim dokunurdu. 



Demirciler ve Kunduracılar:

   Develi’de çarşının omurgasını demirciler ve kunduracılar oluştururdu. Diğer dükkânlar bu çarşının etrafında yer almakta, 400 yılı aşkın süredir varlığını devam ettirmekteydi. Demirciler çarşısı olarak bilinse de aslında çarşı içerisinde çeşitli meslek gruplarından insanlar da bulunmaktaydı. Çarşının hem merkezi konumunda, hem de insanların burada her aradığını bulmasından dolayı ticaret şenlenmiş, pazarlıklar daha sıkı hale gelmiş. El emeğinin, göz nurunun, alın terinin en ince detayları deden babaya, babadan toruna aktarılmış; çıraklık yaşatılmış. 

Dükkân sahiplerinin hepsi de işinin erbabı çok iyi ustaydılar; çevrenin en kaliteli malları Demirciler Çarşısı’nda üretilirdi. Dükkânların önlerinde, pencere kenarlarında, duvarlarda bu mallar asılı durur, müşteriler önce buraya gelir, malın en iyisini, en uygun fiyata buradan alır, tüm ihtiyaçlar buradan giderilirdi, esnaf da emeğinin karşılığını alırdı. Bilhassa pazartesileri iğne atsanız yere düşmezdi. Pazarlıklar yapılır, alışveriş tamamlanırdı. Hem satıcı, hem alıcı mutluydu. Alışverişte güven çok önemliydi. Esnaf camiye ya da kiliseye gittiğinde dükkânları kapatma ihtiyacı duymazdı. Öğlen yemeklerini birlikte yapıp yerler. Haftada iki gün tüm esnaf toplanıp dükkânlarını dua ile açarlardı. Eğer bir esnaf sabah ilk satışını yapmış, komşusu hala siftah etmemişse Ermeni, Rum ya da Türk ayırımı yapmadan müşteri komşuya yönlendirilirdi. Çarşı içerisinde iyi bir komşuluk ilişkisi hâkimdi.

Ticarette Rumlar ve Ermeniler:

    Bölge’deki ticarete Türk komsularından daha varlıklı olan Rum, el sanatlarına da Ermeniler hâkimdi. Celepçiler Türk’tü, taa Erzurum kadar uzak yerlerden deve, sığır, keçi ve koyun alıp bunları köylülere satarlardı. Tüccarlar hayvan derisi, yün, yapağı, zahire, kitre alıp satan zengin girişimcilerdi. Tüccarlara ek olarak, 19. yüzyıla gelindiğinde Everek ve Fenese’de yerel doktorlar, diş doktorları, eczacılar, avukatlar, mimarlar ve heykeltıraşlar vardı. Büyük göçle birlikte bunlar İstanbul’a ve oradan da dünyanın değişik ülkelerine dağıldılar. Erkeklerin ailelerini bırakıp daha büyük maddi imkânlar bulabilmek için İstanbul’a, Ankara’ya ya da Adana’ya gitmeleri de sık rastlanan bir durumdu.



Cuma Günü Bereket Duası: 

      Osmanlı döneminden bu yana altın, gümüş, bakır ve demir işlemeciliği burada sürdürülmekteydi. Develi sıcakkanlı bir halka sahip şirin bir ilçe, örf adet ve geleneklerine bir hayli bağlı bir halkı vardır. Örnek vermek gerekirse her cuma günü namazdan önce yapılan bereket duası, 400 yıldan bu yana sürdürülmekteydi. İlçede toprak yapı yok denecek kadar azdı. Bütün binalar maharetli ustaların işlediği taşlardan yapılırdı. Hepsi başlı başına birer sanat eseriydi.

Bir Zamanlar Çarşı

       Bir zamanlar Develi’nin en gözde çarşısı olan bu çarşı, şimdi kan ağlıyor. Şehrin en değerli bölgelerinden birinde yer alan çarşının sokakları, tam bir hayalet şehir görünümünde. 200’den fazla esnafı bulunan, bugün ise can çekişen eski çarşı ile ilgili birçok projeler dile getirilmesine rağmen, hiçbiri gerçekleştirilemedi. Esnaf mağdur edildi, çaresizliğe sürüklendi ve çarşı öldü.

Geçim Kaynağı Cehrii:

     Bir zamanların Everek ve Feneselilerin geçim kaynaklarından biri olan, “cehri” bitkisiyle iplikleri sarıya boyama, bu ipliklerden ev tezgâhlarında kumaş dokuma ve bu kumaşlardan elbise dikme işi Develi’nin başta gelen geçim kaynaklarından biriyken, kimyasal boyalar piyasaya hâkim olmaya başlayınca iplik boyama ve dokumacılık işi de artık geçerli meslek olmaktan çıktı. Aynı bu meslek gibi fason üretim başlayınca ayakkabı ustaları, terzi ustaları, onların çırakları ve de çıraklarının çırakları işsiz kaldı ve böylece yurtdışına göç başladı. Develi ülke çapında yurtdışına göç veren yerleşim merkezlerinin başını çekmektedir. Zamanında kunduranın en alası üretilen Develi’de ne yazık ki şu anda ancak ithal ayakkabı alınıp satılmaktadır. 



Develi’de Pazartesi Pazarı:

        Develi’nin en renkli yeri pazartesi günlerinde pazar yeriydi. Yoğurdun, sütün, peynirin, çökeleğin, tereyağının, kavurmanın, sucuğun, pastırmanın en iyi çeşidi burada bulunur. Koyun peyniri, keçi peyniri, sıcak suya girip sünmüş olan sünme peynir, çökelek peyniri, az tuzlu nefis tadıyla kahvaltılık köy peyniri, tel tel yenilebilen tuluk peyniri... 

Çerçi Tablası ve Ali Emmi:

      Bugün düşünüyorum da ben çocukluğumda da bir koltukta iki karpuz taşıyanlardanmışım. Çocukluk yıllarımın yaz tatilinde bir çerçi tablası takıyordum boynuma, mahalle mahalle dolaşıyor; iğne, iplik, simit, sakız, kibrit, mandal.. Filan satıyordum. Bu yetmez, bir de Ali Emmime pazarlarda yardım ederdim. Ali Emmim önde ben ortadan yırtmaçlı heybe boynumda pazara gelen köylüleri karşılar, onların bin bir zahmetle hazırlayıp, uzun yollar kat ederek getirdikleri malların kalitelilerini uygun fiyata alır, Düdükçü Emmimin ya da Ortak Emmimin inine depo eder, sabah erkenden onları oradan alır pazarda sergiler, üzerine de karımızı koyar satardık. Daha doğrusu Ali emmin alır satar ben de pür dikkat onun yaptıklarını izler, ticaretin sırrını öğrenmeye çalışırdım. Peynirler gün görmeden nasıl saklanır, terazi nasıl kurulur, satıcıya nasıl sert, alıcıya nasıl yumuşak güler yüzlü davranılır… Bütün bunları ben hep ondan öğrenmiştim. 

      Tuzlu yoğurtların dizildiği tezgâhlarda da çeşit çeşit zenginlik yaşanırdı. Ev hanımlarının kaynattığı pekmezler, hazırladığı köfterler, kuru kayısı, erik kurusu, iğde, badem, elma kurusu... Pazarın etrafını saran karpuz, kavun, kabak, domates, biber, salatalık, lahana, pırasa satan adamlar. Ve hemen yanı başındaki mal pazarında çeşit çeşit, boy boy hayvanlar; inekler, danalar, eşekler, atlar, koyunlar, kuzular, keçiler, oğlaklar, tavuklar, ördekler mal pazarında çok beklemeden sahiplerini değiştirirdi.

       Pazarda getirdikleri malları satan köylüler, kasabanın sokaklarını doldurur. Pazartesileri Develi kasabalıktan çıkar bir şehir havasına bürünürdü. Son derece kibar esnaf, adaletli fiyatlar, yardımsever insanlar, adeta insana neredeyim ben? Dedirtirdi. Hava kararmaya başladı mı sokaklarda da bir sakinleşme başlar. Tezgâhını toplayan esnaf huzur içinde, evinin geçimini kesesine koyar, evlerine dönerlerdi.



Şehir Olmayı Hak Eden Develi:

      Birkaç saat içerisinde her yerini yürüyerek gezip görebileceğiniz, çarşısında aradığınız her şeyi bulabileceğiniz, en kaliteli malı en uygun fiyata alabileceğiniz ve yavaş yavaş şehir unvanını sonuna kadar hak eden bir ilçeydi Develi kasabası. Karşılıklı yükselen Erciyes ve Develi dağları arasındaki geniş platoya yerleşen ilçe merkezinin kendisi ayrı, halkı ayrı sıcakkanlıydı. Konakları, evleri, küçük dükkânları, dar sokakları, dükkânların ve evlerin camlarına asılı el örgüsü dantel perdeleriyle gezerken insanı mest eden bir yerleşim merkeziydi Develi.
           Ticari alanlara göre Develililerin ve çevre kasabalılarının öteden beri düğün dernek için uğradıkları adres bu çarşıdan başka bir yer değil. Rengârenk ürün yelpazesinde yok yoktu. Çeyizden gelinliğe, hediyeliklerden zücaciyeye, bilezikten gerdanlığa her türlü ihtiyaç burada en uygun fiyata rahatlıkla bulunabilir. Manifaturacılar müşterilerinin daha yakından görebilmeleri için ‘şuna da şuna da bir bakın’ diyerek raflarda ne kadar kumaş varsa tezgâhın üzerine hepsini indirdiklerini ve müşteri hiç mal almasa bile, hiç surat asmadan tek tek topları raflara yerleştirdiklerini görür gibi oluyorum.
            Anadolu’nun güzellikleri, güzel beldeleri; yurdumuzun çeşitli yerlerine serpiştirilmiş ve hatta bazıları adeta gizlenmiş gibidir. Bu güzelliklerin her biri, keşfedilmeyi bekleyen yer altı zenginliklerine benzer. Onlar size gelemezler, sizin kendilerine gitmenizi beklerler. İşte bu güzel beldelerden biri de şirin beldemiz Develi’dir. Develimiz köklü bir kültür birikimine sahiptir.
Sultan Sazlığı, Elbiz ve Cıvıklı :
          Yolunuz güzel yurdumuzun orta yerine düştüğünde ve Ürgüp’te ya da Göreme’de mola verdiğinizde; bağlar ve bahçeler arasından kıvrılarak uzanan yolda 20 km daha ilerlerseniz, önce Sultan Sazlığı’na sonra da şirin beldemiz Develi’ye gelirsiniz. İlçeye girdiğinizde; yüzünüzü dosdoğru Elbiz’e çevirin. Asırlık çınarlar, yükseklerden ‘hoş geldiniz’ der size. Serin, temiz ve ferah bir Erciyes havasının ciğerlerinize dolduğunu hissedersiniz. Ulu çınarların gölgesine oturun, serinleyin ve bir cıvıklı ısmarlayarak hayatın tadını çıkarmaya çalışın.
Zile’de Çamur Banyosu:
          Develi’de görebileceğiniz doğal güzellikler, eğlenip dinlenebileceğiniz mesire yerleri de vardır. Bunların başını Zile çeker; havuzun başında oturup yemek yemek, sonra da bir çamur banyosu yapmak doyulmaz zevkli bir iştir.
Aksu, Erciyes ve  Tekir Yaylası :
            Aksu’nun başında oturup Erciyes’in buzullarından kopup gelen buz gibi sudan için, gençleştiğinizi, tazelendiğinizi göreceksiniz. Kuzeye baktığınızda, yaz aylarında bile doruklarında kar bulunan Erciyes dağını görürsünüz. Vaktiniz varsa mevsimine göre isterseniz kayak kayar, isterseniz yaylacılardan peynir, yoğurt, tereyağı alabilirsiniz, ama muhakkak Tekir yaylasında size bir kebap yemenizi, sonra da subaşına oturup seyyar satıcıdan satın alacağınız çıtır çıtır tulumba tatlısına diş atmanızı tavsiye ederim. 
Tekir’de Piknik:
              Piknik yapmak içinse Tekir’de Gölet çevresi tercih edilmelidir. Gölet sessiz ve durgun şekilde, üç tarafını dağlara yaslamış, kaynak sularıyla beslenerek yaşamını sürdürmektedir.
              Tekir üzerinden gidecekseniz tek şerit gidiş-gelişli, bol virajlı ama enfes manzaralı, büyük kısmı inişli-çıkışlı asfalt bir yol sizi bekliyor. Adana yolu üzerindeki güzergâh ise düz geniş ve ara sıra durup dinlenebileceğiniz su başları var. Mevsim yazsa yol boyu leylekleri ve yaban kuşlarını görürsünüz. Çoğu bölümü yine tek şeritli ama asfaltı daha bakımlı. Gece yolculuğu yapanlara bu güzergah tavsiye edilmektedir.
Eski Develi Yeşil Everek:
            İlçemiz; her ne kadar eski namı diğer Yeşil Everek zamanındaki ihtişamını koruyamasa da hala bağlar ve bahçeler arasından size gülümser. Bunlara bir de insanımızın güler yüzünün, sıcaklığının, ilgisinin yansıdığını gördüğünüzde ve hissettiğinizde; ne kadar doğru bir yerde olduğunuzu hemen anlarsınız.
            İlçemizde İç Anadolu’nun karasal ikliminin tüm özellikleri görülmektedir; kışlar sert, ilkbahar ve sonbahar ılıman ve yazlar sıcak ve kuraktır. Akşam olunca Erciyes’ten bir serin hava gelir. Develi’de püfül püfül esen rüzgârın eşliğinde uyumanın zevkini hiçbir yerde bulamazsınız. Buraya geldiğinizde eğer mevsim yazsa, sıcaktan bunalmaz; serinleyecek rüzgârlı bir mekân, sizi ferahlatacak bir ağaç gölgesi muhakkak bulabilirsiniz. Eğer gelişiniz kışa rastladıysa; mevsimin soğuğunu, karını burada bulabilirsiniz. Gündüz ile gece, sabah ile akşam arasındaki sıcaklık farkı oldukça fazladır. Unutmayın burası ova değil, siz bir yayladasınız.
          Şehri çevreleyen tepelerin hemen eteklerinde bağlar, bahçeler başlar. Başta zerdali, kaysı, şekerpare, armut, elma, erik, dut, kiraz, vişne, üzüm olmak üzere her türlü meyvenin en alasını ve tazesini burada bulabilirsiniz. Kır çiçeklerinden topladığı polenlerle arılar bir bal üretir sizin için, biraz pahalıdır, paraya kıyıp da alabilirseniz, tadına doyum olmaz. Hem sağlıklı hem de lezizdir. Burada ticari amaçlı, seri üretim yapılmaz, alacağınız her türlü ürün doğaldır.
İsmail SAMUR
Emekli Öğretmen


 


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum