• Reklam
M. Orhan Cebeci

M. Orhan Cebeci

Konuk Kalem

Bizi Biz Yapan Değerlerimiz   Değerlerimiz vardı…

27 Ocak 2023 - 12:05 - Güncelleme: 27 Ocak 2023 - 13:35

Bizi Biz Yapan Değerlerimiz  
Değerlerimiz vardı…

Allah’a itaatten sonra anne ve babaya itaatin geldiği, anne ve babaların baş tacı edildiği ve anne- babaya “öf” bile denilmemesi gerektiğine  “cennetin annelerin ayaklarının altında olduğuna” inandığımız değerlerimiz vardı.

İnsanların birbirlerini çıkar için değil, Allah için sevdiği, bir birlerine “Hakkın ve sabrın tavsiye edildiği”, sevgiye dayanan kardeşliklerin ve dostlukların olduğu değerlerimiz vardı.
Sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, dertlerimizi, lokmamızı paylaştığımız, zor zamanda birbirimizi teselli ettiğimiz, birbirimize canımızı, malımızı, namusumuzu emanet ettiğimiz komşularımız ve güzel komşuluklarımız vardı.

Bulundukları toplumda en üst derecede itibar gören, toplumda saygınlığı olan, topluma yön veren, bilgi ve yaşantıları ile örnek olan, başköşeye oturtulan, sözlerine değer verilen, anne ve babadan sonra saygı gösterilmeye layık görülen öğretmenlerimiz, âlimlerimiz ve ariflerimiz vardı.

İnsanları inançlarına, düşüncelerine, kılık kıyafetlerine, adetlerine, yaşam tarzlarına, kültürlerine, farklılıklarına saygı gösterildiği, insanların karşılıklı olarak konuşabildiği, kendilerini ifade edebildiği, birbirini dinlediği, birbirini anladığı, farklı düşünce ve yaşam tarzlarına saygı gösterildiği değerlerimiz vardı.

İnsanların hata ve kusurlarının büyütülmeyip affedildiği, insanlara hoşgörü ile yaklaştığı, kin tutulmadığı, intikam duygusuyla hareket edilmediği, insanları mahkemeye düşmeden barıştıran “Mahalle Büyükleri (Kanaat önderlerinin)” olduğu değerlerimiz vardı.
İnsanların yalnızca Allah’tan korktuğu, Allah’tan başkasının(çıkarın, haksızlığın, makamın, paranın, arzuların…) önünde eğilinilmediği, insanların birbirine güvendiği, iyilikte, hayırda ve güzellikte yarışıldığı değerlerimiz vardı.

Tövbe etmekle günahlarımızdan kurtulabileceğimize, ancak hak sahibi ile helalleşmeden kul hakkından kurtulamayacağımıza, hak sahibine hakkının verilmesi gerektiğine ve kul hakkının önemine inandığımız, “hakkınızı helal edin” sözünün dillerimizden düşmediği değerlerimiz vardı.

İnsanlara, sahip oldukları zenginlik, makam ve mevkie göre değil, insanlıklarına görev değer verildiği, “Yaratanı severim, yaratandan ötürü” anlayışının hâkim olduğu, bütün insanların yaratılışta kardeş olduğu, üstünlüğün takvada olduğuna inanıldığı, kardeşlik değerlerimiz vardı.

Misafirlerimize ikram etmenin öneminin bilindiği, misafire en güzel ikramların yapıldığı, misafirin evin en güzel odasında en güzel yataklarda ağırlandığı, saygıda kusur edilmediği… Misafirlik değerlerimiz vardı.

“Ben siftah yaptım, komşum henüz siftah yapmadı, komşumdan satın al ” diyecek kadar komşu esnafını düşünen, “kendisi için istediğinin kardeşi için de isteyen” duygu ve paylaşım fikrine sahip esnafımız, insanlarımız vardı.

İnsanların yediklerine, içtiklerine ve kazandıklarına dikkat ettiği, insanların alın teri ile kazandığı, “evime helal lokma götürmem gerekir” anlayışının öne çıktığı helal lokmanın öncelikli olduğu iş hayatımız… Değerlerimiz vardı.

Emanetin ehil ellere teslim edildiği, insanlara liyakatlerine göre makamların verildiği, yöneticiliği, şahsi menfaat temini ve insanlara baskı arası olarak görmeyen, halkın hizmetkârlığı olarak gören, yöneticilerimiz ve yöneticilik anlayışımız vardı.
Güçlünün değil haklının kazandığı, gücün değil hakkın üstün tutulduğu, “Bu topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin” (Maide Suresi,8 )  ilahi buyruğunun adalet anlayışına hâkim olduğu değerlerimiz vardı.

Malın helalinden kazanıldığı, maldaki fakirin hakkının verildiği, yetimin ve öksüzün başının okşandığı, ihtiyaç sahiplerinin gözetildiği, “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir”  Peygamberi anlayışının hâkim olduğu değerlerimiz vardı.

Eş-dost ve akrabaların unutulmadığı, ziyaret edildiği, onlara iyilik edildiği, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olunduğu, onlara bela ulaştığında teselli edildiği,” hakkın ve sabrın” tavsiye edildiği değerlerimiz vardı.

İnsanların var olanla yetindiği, başkalarının malında gözünün olmadığı, şükretmenin bilindiği, kanaatkâr olunduğu, hakkı olmayan malın istenmediği, alın teri ile kazanmanın erdem kabul edildiği değerlerimiz vardı.

Ekmeği nimet kabul edilip el üstünde tutulduğu, yere düşen bir parçasının bile zayi edilmediği, israftan kaçınıldığı, insanların yiyecekleri kadar aldığı, “az yenilip, az uyunup, az konuşulduğu”, moda olan şeyin değil, ihtiyaç olan şeyin alınması gerektiği, tasarruf etmenin önceliklerimizden olduğu, sofralarda misafir ağırlamanın mutluluk kaynağı olarak kabul edildiği değerlerimiz vardı.

Çocuklara öğretilen ilk şeylerden birinin de; edep ve terbiye olduğu, çocuklara ailede, iyinin ve kötünün ne olduğunun öğretildiği, çocuklara olumlu davranışlar kazandırıldığı, anne ve babanın güzel örnekler olduğu, dede ve ninelerin eğitici olduğu aile hayatımı ve değerlerimiz vardı.

  Gururlu ve kibirli olan insanların değil, alçak gönüllü ve doğru sözlü olan insanların itibar gördüğü, doğruluğun erdem kabul edildiği, insanların birbirinin derdi ile dertlendiği, empati yaptığı değerlerimiz vardı.

İnsanların hata ve kusurlarının araştırılmadığı, kendimiz için istediğimiz güzel şeyleri başkaları için de istediğimiz, kendimiz için yapılmasını istemediğimiz kötü şeylerin yapılmasını başkası içinde istemediğimiz, (empati: kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyması)  yaptığımız değerlerimiz vardı.

“Anne ve babanın evladına verebileceği en güzel şeyin güzel ahlak olduğuna” inandığımız. “İnsanın güzelliği çiçeğe benzer. Ahlakın güzelliği şafağa benzer” sözünün ön planda olduğu, ahlakın şafak gibi her gün yeniden doğup parladığına inandığımız, ahlaki değerlerimiz vardı.

Anneler çocuklarını askere gönderirken  “ Oğlum! Baban Çanakkale’de, amcan Yemen’de şehit oldu. Ya şehit ol ya gazi. Allah bana şehit annesi olmayı nasip etsin” diye dualar eden annelerimiz… Kutsal değerlerimiz vardı.

İnsanların sözlerinin senet kabul edilip, sözünde durmanın ve doğru sözlü olmanın “iyi insan olmanın” olmazsa olmazlarından olduğu değerlerimiz vardı.

Peygamberimizin hicret öncesinde, kendi canına kasteden düşmanlarının kendisine emanet ettikleri değerli eşyalarını, sahiplerine vermesi için Hazreti Ali’ye hitaben: “Ya Ali şu malları sahiplerine iade et ve bize yetiş” davranışının örnek alınarak düşmanların emanetlerine bile hıyanet edilmediği değerlerimiz vardı.

Değerlerin kaybolup yerini değersiz davranışların aldığı bir toplumda huzur ve mutluluğun yaşanması hayal olur…

Kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimizi yeniden öğretmek ve yaşam biçimi haline getirmenin yolu önce aileden sonra okuldan geçer.

Okullarda değerler eğitimi kapsamında yapılan etkinlikler uzun soluklu ve içselleştirmeye dönük olmalıdır. Çocuğa bir konuyu zorla veya sınav kaygısı ile öğretebilirsiniz. Ancak zorla benimsettiremezsiniz.

 Değerleri öğrencilerde yaşam biçimi haline getirmenin yolu: Öncelikle değerlerle ilgili bilgiyi öğretmenin yanında, öğretmenlerin “hal ehli olmaları” yani yaşantıları ile örnek olmaları gerekir.

Değerlerin öncelikli olarak öğretildiği, içselleştirildiği ve yaşam biçimi haline getirildiği yer aile ortamıdır. Anne ve baba çocuklarının nasıl olmalarını istiyorlarsa öncelikli olarak kendileri o şekilde olmalıdır.

Kaynak: Okulda ve Ailede Değerler Eğitimi. (Kayıhan Yayınları-2020)  Hurşit Ekinci

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum