Kıymetli yurttaşlarımız ve basın mensupları, 
 
Bugün okullarımızda 2024-2025 eğitim-öğretim yılının ilk ders zili çaldı. Ne yazık ki ne okullarımız 
ne de AKP iktidarının eğitim sistemini getirdiği koşullar öğrencilerimizin, velilerimizin, 
öğretmenlerimizin, idarecilerimizin ve eğitim çalışanlarının heyecanlarını, isteklerini ve ihtiyaçlarını 
karşılamaya hazır değildir. 
22 yıllık AKP iktidarında eğitim sistemi bilerek ve isteyerek siyasallaştırılmış, iktidarın ideolojik 
hedefleri için araç haline getirilmiştir. Bu süreçte, var olan sorunlar çözülmek yerine, yenileri 
eklenmiştir. 22 yılda 9 Milli Eğitim Bakanı değişmiş, Bakanların ortalama ömrü iki buçuk yıl 
olmuştur. Her gelen bakan bir önceki sistemi eleştirmiş, yerle bir etmiş ve kendi ortaya attığı fikirleri 
apar topar uygulamaya koymuştur. 9 bakan toplamda irili ufaklı 18 sistem değişikliği yapmış, lise 
ve üniversite sınavları defalarca değiştirilmiştir. Hiçbir değişiklik etkisini değerlendirmeye yetecek 
kadar bile uygulamada kalamamıştır. Çocuklarımızın geleceği AKP’nin ve bakanlarının elinde 
oyuncak edilmiştir. 
Bu yıl okul öncesi, 1., 5. ve 9. sınıf öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz bir eğitim programı olmaktan 
öte iktidarın çağdışı eğitim manifestosu olma niteliğini taşıyan, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile 
döneme başlıyorlar. İhtiyaç analizi ve pilot çalışması yapılmamış, hazırlanma ve onaylanma süreci 
katılımcı ve şeffaf yürütülmemiş, kaynakçası, bilimsel dayanakları ve yazarları belli olmayan, tüm 
uzmanların karşı çıkmasına rağmen onaylanan bu modele karşı Cumhuriyet Halk Partisi olarak 
idari işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştayda dava açtık. Öğrencilerimizin 
ve öğretmenlerimizin vakti ve emeği AKP’nin siyasi hırsları nedeniyle daha fazla ziyan edilmeden 
bir an önce eski programlara dönülmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. 
Öğretmenlerimiz bir yandan AKP iktidarının eğitimde yarattığı tahribatla mücadele etmeye 
çalışırken, bir yandan da kendi haklarına yapılan bir saldırıyla karşı karşıyadır. Öğretmenlik 
Mesleği Kanunu Teklifi geçtiğimiz dönem meclise sunulmuş, partimizin milletvekillerinin gösterdiği 
başarılı muhalefet sonucunda görüşmeler Ekim ayına ertelenmiştir. Teklif öğretmenlik mesleğini 
düzenleyecek nitelikte değildir; yalnızca atama bekleyen öğretmenleri elemek için hazırlanmıştır. 
Öğretmenlerin hakları tanımlanmamış, diğer eğitim çalışanlarıyla ilgili bir düzenleme yapılmamış, 
özel sektörde çalışan öğretmenlere yer verilmemiş, basamaklandırma sistemine çözüm 
sunulmamıştır. Amaç öğretmenlik mesleğinin itibarını yükseltmek, öğretmenlerimizin ve eğitim 
bileşenlerinin haklarını tanımlamak değil; öğretmenlerin diplomasını çalmaktır. 
 

Cumhuriyet Halk Partisi 
 
Milli Eğitim Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı 
2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılı Başlangıcı 
Basın Açıklaması 
Üstelik bu yıl okullarımız yeni öğretmen ataması yapılmadan açılmıştır; okullarımızda öğretmen 
ihtiyacı devam etmektedir. Bakan Yusuf Tekin, 2 Eylül’de yaptığı açıklamada "İhtiyacımız açısından 
şu anda yüzde 95'e yakın öğretmen normumuz dolu" dedi. Bakanın ifadesine ve MEB istatistiklerine 
göre 48.700 öğretmen ihtiyacı bulunuyor. Ancak 2023-2024 eğitim öğretim yılında valiliklerden 
alınan bilgiye göre 91 bin norm açığı bulunuyor. Geçtiğimiz yıl ise 85 bin ücretli öğretmen 
görevlendirildi. Veriler arasındaki tutarsızlıklar sürüyor. Bakanın açıklamasını doğru kabul etsek 
dahi bu yıl yapılacak olan 20 bin atama ile bu açığın kapatılamayacağı ortadadır. Bu açıklamaya 
dayalı olarak bu yıl en az 50 bin öğretmen ataması yapılmadığı takdirde öğrenciler öğretmensiz, 
öğretmenler ise öğrencisiz kalacaktır. Öğretmen açığı yine ücretli öğretmenlik adı verilen emek 
sömürü sistemi ile kapatılmaya çalışılacaktır. Oysa AKP iktidarının seçim dönemlerinde vaatler 
verdiği KPSS mağdurları, engelli öğretmenler, memur öğretmenler, norm kadro sözü verilen 
PDR’ciler, çifte mağduriyet yaşayan depremzede öğretmenler, ek atama sözü verilen öğretmenler 
kendilerine verilen sözlerin tutulmasını bekliyor. AKP iktidarı bol keseden vaatler veriyor, ancak 
sözünü tutma noktasında hiçbir faaliyet göstermiyor. 
Öğretmen ataması gibi, okullar açılmasına rağmen okullarımıza temizlik ve güvenlik görevlisi 
ataması da yapılmamıştır. Okulların ve çevresinin temizliğinin ve güvenliğinin sağlanması 
sorumluluğu da okullara, dolayısıyla okul-aile birliklerine, dolayısıyla da velilere bırakılmıştır. 
Okulların kadrolu bir güvenlik görevlisi yoktur. Devlet okullarında 613.785 derslik bulunmaktadır. 
10 dersliğe bir temizlik görevlisi ataması yapılması gerektiği göz önüne alındığında yaklaşık 65 
bin temizlik görevlisine ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. Son düzenlemelerden anlaşıldığı 
kadarıyla bu ihtiyaçların İşgücü Uyum Programı kapsamında giderilmesi planlanmaktadır. Haftada 
üç gün çalışma süresi ile okullarımızın temizlenmesi veya güvenliğinin sağlanması mümkün değildir. 
MEB tarafından sadece liselere bütçe gönderilmekte, ilk ve ortaokulların ise sadece elektrik, su ve 
ısınma giderleri karşılanmaktadır. Bin öğrencisi olan okulların en az 5-6 temizlik görevlisi ihtiyacı 
olduğu ve sadece temizlik personeli için aylık yaklaşık 150 bin lira ödeme yapması gerektiği 
düşünüldüğünde merkezi bütçeden aktarılan kaynak ile değil öğrencilerin ihtiyaçlarının 
karşılanması, okulların yeterli personel istihdam edebilmesi ve temizlenebilmesi dahi mümkün 
değildir. Okul yöneticileri bütçe olmadığı için velilerden bağış talep etmektedir. Okullarda yeterli 
bütçe olamadığı için küçük tadilat ve temizlik işlerini yaptırabilmek için yöneticiler zorunlu bağış 
almaktadır. Milli Eğitim Bakanı “okul yöneticilerinin böyle bir hakkı yok” demek yerine okul 
bütçelerini oluşturmalıdır. 
Zorunlu eğitim kapsamında, devlet okullarında örgün eğitim içerisinde 15.887.296 öğrenci vardır. 
MEB'in bütçesi ise 1.092.129.668.000 TL’dir. Okullara her eğitim öğretim yılının başında eğitim 
öğretime hazırlık amacı ile öğrenci başına en az 1000 lira bütçe gönderilmelidir. Öğrenci başına 
1000 lira gönderildiği takdirde MEB'in bütçesinin sadece 15,88 milyar lirası (%1,45) kullanılmış 
olacaktır. 

MEB bütçesi yıllar içinde giderek erimiş, yalnızca personel bütçesine dönmüştür. 2016 yılından bu 
yana MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesi içerisindeki payı giderek azalmıştır. 2016 yılında 
MEB’in payı %13,38 iken 2024 yılında bu oran %9,84’e gerilemiştir. Aynı şekilde 2016 yılında 
MEB bütçesinin GSYH’ye oranı %2,93’iken 2023 yılında bu oran %2,65’e gerilemiştir. MEB 
bütçesinin %81’i personel giderleri için harcanmaktadır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB 
bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay % 17,18 iken, 2024 yılı itibariyle bu oran %9,15’e 
gerilemiştir. 
Öte yandan öğretmenler açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir. Tüm eğitimciler yoksulluk sınırının 
altında ücretlerle çalışmaktadır. 2002 yılında yeni göreve başlayan öğretmen 540 lira olan maaşı 
ile 17 çeyrek altın alabilirken, 2024 yılında göreve başlayan öğretmen 41 bin lira olan maşı ile 9 
çeyrek altın alabilmektedir. Ayrıca 2002 yılında öğretmenler maaşlarının yüzde 32,4’ü kadar (175 
lira) eğitim öğretim yılına hazırlık ödeneği alırken, 2024 yılında maaşlarının yüzde 9,9’u kadar 
(4.085 lira) eğitim öğretim yılına hazırlık ödeneği almaktadırlar. Öğretmenler bu ödenekle hangi 
ihtiyaçlarını karşılayabilir? Öğretmenin ihtiyaçlarını karşılamayan bir iktidar nitelikli eğitime nasıl 
erişebilir? Üstelik eğitim öğretim yılına hazırlık ödeneği sadece öğretmenlere ödenmektedir. Oysa 
bu ödenek tüm eğitim çalışanlarına verilmelidir. 
22 yıllık AKP iktidarı çocuklarımıza okullarımızda bir öğün yemek verecek bütçeyi dahi 
ayırmamıştır. Ülke genelinde okul yemeği tüm öğrenciler için temel bir hak ve talep iken, okul öncesi 
eğitimdeki okul yemeği uygulaması yalnızca bir dönem uygulandıktan sonra kaldırılmıştır. Okul 
yemeği programlarının eğitime eşit erişim sağlaması, özellikle dezavantajlı çocukların okula 
devamlılığını artırması, çocukların sağlığını güçlendirmesi, ailelerin üzerindeki maddi yükü 
azaltması gibi bu kadar çok faydası varken, her kademede çocuklarımıza en az bir öğün yemek 
verilmesinin önemi ortadayken, Bakanlık sadece okul öncesiyle sınırlı olan programı bile iptal etti. 
Çocuklarımıza bir öğün yemek verilemediği gibi, çocukların saatlerini geçirdiği okullarda bir 
bardak temiz içme suyuna dahi erişimi yoktur. Çocuklarımız sularını evden getirmekte, bittiği 
takdirde ise kantinden parayla su almak durumunda kalmaktadır. Parası olmayan çocuklarımız ise 
ya susuz kalmakta ya da musluktan akan suları içmek durumunda kalmaktadır. 
Devlet okullarında örgün eğitim kapsamında 15.887.296 öğrencimiz bulunmaktadır. Bu 
öğrencilerin 1 milyon 165 bini taşımalı eğitim kapsamında, 284.034’ü ise yatılı ve pansiyonlu 
okullarda öğle yemeğine erişebilmektedir. Geriye kalan 14.438.262 öğrencimize ise okullarda 
öğle yemeği verilmemektedir. Yatılı ve pansiyonlu okullara öğrenci başına her öğün için yaklaşık 
52 lira ödenek gönderilmektedir. Elbette bu tutar yeterli değildir. Ancak bu tutar üzerinden 
yaptığımız hesaplamaya göre 14.438.262 öğrencimizin öğle yemeği gideri yıllık 135 milyar 142 
milyon yapmaktadır. Bu tutar da MEB bütçesinin yüzde 12,3’üne karşılık gelmektedir. Milli Eğitim 
Bakanı artık okul zilinin çocuklarımızın midesinde çaldığını görmelidir. Çocuklarımıza öğle yemeği 
vermediğimiz sürece uluslararası PISA, TIMSS gibi sınavlardaki başarımız her geçen yıl düşecektir. 
Bu önerimize bütçe yok diye karşı çıkanlar olacaktır. Ancak 2024 yılı için göç yönetimine 21 milyar, 
Cumhurbaşkanlığına 5,4 milyar, İletişim Başkanlığına 4,1 milyar bütçe aktarılmıştır. 
Devleti yönetenler öncelikle kendi konfor alanlarından fedakarlık yapmalı ve çocuklarımızın hakkı 
olan öğle yemeği için bütçe ayarlamalıdır. 

Birleşik Kamu-İş’in yaptığı Okula Başlama Maliyetleri Araştırmasına göre; 2023 yılına kıyasla, 
2024 yılında okula başlama maliyetleri okul öncesi düzeyde %98,9; ilkokul düzeyinde %84,25; 
ortaokul düzeyinde %91,91; lise düzeyinde ise %80,46 oranında artmıştır. Tüm kademelerde 
ortalama artış %88,8 olmuştur. Asgari ücretle hayatını devam ettiren bir aile, ilkokula başlayan 
çocuğu için, bir aylık maaşından fazlasını, en düşük maaş alan memur ise maaşının yarısını okul 
masrafı olarak harcamak zorundadır. Tüm çocuklara eşit ve ücretsiz sunulması gereken nitelikli 
eğitim için devlet değil aileler para harcar hale gelmiştir. Kamusal ve parasız eğitim bitirilmiştir. 
AKP iktidarında nitelikli eğitim bir hak olmaktan çıkarılmış, satın alınabilir bir hizmet haline 
dönüşmüştür. Uygulanan sınav sistemleri, kamu okullarında yaşanan nitelik kaybı, okullarda 
yaşanan güvenlik ve hijyen eksikliği, kalabalık sınıf mevcutları, öğretmen eksikliği gibi sorunlar 
aileleri özel okullara mecbur hale getirmiştir. Çocuklarının nitelikli, bilimsel ve laik eğitim almasını 
isteyen veliler çareyi özel okullarda bulmuştur. Devlet okulları, toplumun en yoksul ve çaresiz 
kesimlerinin çocuklarının AKP’nin eğitim politikalarına dolaysız maruz kaldığı mekanlara 
dönüşmüştür. 4+4+4 süreci öncesi 4.664 olan özel öğretim kurumu sayısı 14 bin 281’e, 535.788 
olan öğrenci sayısı ise 1.670.729’a yükselmiştir. Özel okul sayısındaki artış oranı %206 olarak 
gerçekleşmiştir. Öğrenci sayısı ise %211 oranında artmıştır. 
Öte yandan, özel okul ücretlerine yapılan fahiş zamlarla ve kitap, yemek, servis, kıyafet, etüt gibi 
ekstra ücretlerle aileler özel okulların ücretlerini de karşılayamayacakları bir noktaya gelmiştir. 
Nitelikli eğitime erişim hakkı hem devlet okullarında hem özel okullarda toplumun küçük bir 
kesiminin erişebileceği bir ayrıcalığa dönüşmüştür. Bakan Yusuf Tekin 2 Eylül’de yaptığı 
açıklamada, fahiş özel okul ücretleri sorulduğunda özel okulların da haklarının korunması 
gerektiğini, çoğu okulda fahiş ücretlerin olmadığını, pandemide özel okulların zor duruma 
düştüğünü, ekstra ücretlerle ilgili denetlemelerin sadece Milli Eğitim Bakanlığıyla ilgili olmadığını 
söyleyerek özel okulları ve fiyat politikalarını savunmuştur. 
Sayın Bakan aynı tutumunu özel okullarda çalışan öğretmenlerin haklarıyla ilgili de sürdürmektedir. 
Taban ücreti düzenleyen maddenin kaldırılması ile birlikte özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim 
emekçileri patronların insafına terk edilmiştir. Özel sektör öğretmenleri asgari ücretle, belirli süreli 
sözleşmelerle, güvencesiz çalıştırılmaktadır. Bakan Tekin bu konuda sorulan bir soruya da “Taban 
ücretle ilgili yasal düzenlemeye gerek yok. Özel okul sahipleri bu konuda söz verdiler, sözlerini 
tutacaklardır” diye yanıt vermiştir. Bakan özel okullarla ilgili açıklamalarıyla bakanlığın tarafının 
özel okullarda çalışan eğitim emekçileri, veliler ve öğrenciler değil özel okul sahipleri olduğunu 
açıkça ortaya koymuştur. 
AKP iktidarında mesleki ve teknik eğitimin itibarı da giderek zedelenmiş, eğitimin niteliği 
düşürülmüş, bu okullar öğrenciler tarafından tercih edilmez hale gelmiştir. Mesleki ve teknik eğitim 
kurumları sosyoekonomik olarak dezavantajlı kesimlerden gelen, akademik başarısı düşük 
öğrencilerin kayıt yaptırıldığı okullar haline gelmiştir. “4 gün işe 1 gün okula” diye yoksul ailelerin 
çocuklarına tek alternatif haline getirilen MESEM’ler çocuklarımızın devlet eliyle ucuz ve güvencesiz 
işgücü olarak kullanıldığı, çocuklarımızın yaralandığı ve öldüğü  bir projeye dönüşmüştür. 

İSİG meclisi verilerine göre, 2024 yılının ilk 7 ayında MESEM programı kapsamında 9 çocuk iş 
cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. 
AKP iktidarında İmam-Hatip okullarının sayısı da plansız ve programsız bir şekilde artırılmış, eğitim 
sistemi içerisinde kapladığı alan genişletilmiştir. 2002 yılında 450 olan imam-hatip lisesi sayısı 
1.714’e, 71 bin olan öğrenci sayısı ise 476.739’a yükselmiştir. Okul sayısı yüzde 280, öğrenci 
sayısı ise yüzde 570 oranında artmıştır. 4+4+4 eğitim modelinin uygulanmasıyla hiçbir okul türüne 
ait ortaokul kademesi yokken İmam Hatip Ortaokulları yeniden açılmıştır. 2012-2013 eğitim 
öğretim yılında 1.099 okul açılmış ve bu okullara 94.467 öğrencinin kaydı yapılmıştır. 2023 yılına 
geldiğimizde okul sayısı 3.432’ye öğrenci sayısı ise 695.499’a yükselmiştir. Okul sayısı 2012-13 
eğitim öğretim yılından bu yana yüzde 212, öğrenci sayısı ise yüzde 632 oranında artmıştır. İmam- 
hatip okullarının yanı sıra Bakanlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında değerler eğitimi, kuran 
eğitimi, personel eğitimi gibi çok sayıda protokol imzalanmıştır. “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime 
Sahip Çıkıyorum Projesi İş Birliği Protokolü” kısa adıyla ÇEDES protokolüyle din görevlileri 
okullarda manevi danışman olarak görevlendirilmiş, çocuklara yaşlarına ve gelişimlerine uygun 
olmayan etkinlikler yaptırılmıştır. AKP iktidarlarında, Diyanet İşleri Başkanlığı, en az Milli Eğitim 
Bakanlığı kadar eğitimin içinde var olan bir eğitim kurumu haline gelmiştir. 
4+4+4 düzenlemesi sonrası, örgün eğitimden açık öğretime geçişler kolaylaştırılmış, hatta Bakanlık 
tarafından teşvik edilmiştir. Örgün eğitim yaş çağında olan çocuklarımız, okuldan koparılarak, 
evlerine hapsedilmiştir. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulamasını eleştiren, özellikle kız çocuklarını 
okula göndermek istemeyen muhafazakar velilerce 4+4+4 uygulaması örgün eğitimden kaçış 
olarak fırsat bilinmiştir. İktidar da karma eğitim karşıtı uygulamalarıyla ve düzenlemeleriyle bu 
duruma çanak tutmuş, çocukların okula devamını sağlamak yerine örgün eğitimin dışında 
bırakılmasını kolaylaştıracak düzenlemeler yapmıştır. 2012 yılında genel ortaöğretimde 680 bin 
olan öğrenci sayısı, 2023 yılında 1 milyon 839 bine yükselmiştir. Açık ortaokullardaki öğrenci 
sayısı ise 337.174’tür. Açık öğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı 2012 yılında 1 milyon 548 
bin iken 2023 yılında 2 milyon 55 bine yükselmiştir. 
Köy okullarının kapatılması, okullar arasındaki nitelik farkının artması gibi sebeplerden dolayı 
milyonlarca öğrencimiz okula ulaşmak için her gün saatlerini yollarda geçirmek zorunda kalmıştır. 
2014-15 eğitim öğretim yılında 15.397 okul taşınırken 2022-2023 eğitim öğretim yılında 18.291 
okul taşınır olmuştur. Her gün 1,2 milyon öğrencimiz taşımalı eğitim kapsamındaki okullara gitmek 
zorunda bırakılmıştır. Son yapılan düzenlemeyle birlikte 30 km üzerindeki mesafelerde taşımalı 
eğitim sonlandırılmış, öğrenciler yatılı okullara yönlendirilmiştir. Köy okullarını açmak, öğrencilerin 
yaşadığı yerde okula gitmesini sağlamak yerine, taşınan öğrenci sayısını düşürmek için böyle bir 
düzenlemeye başvurulmuştur. MEB verilerine baktığımızda, 2002 eğitim öğretim yılında köylerde 
32.401 okul, 3.275.579 öğrenci bulunmaktaydı. 22 yılın ardından 2023 yılında köylerdeki okul 
sayısı 13.969’a öğrenci sayısı ise 623.902’ye gerilemiştir. AKP iktidarları boyunca 18.432 köy 
okulu kapatılmıştır. 

Deprem bölgesinde yıkılan okulların yerine yenileri hala yapılamamıştır. Çok sayıda okulda 
birleştirilmiş okul uygulamasına devam edilmektedir. Deprem bölgesinin dışındaki illerde de çeşitli 
nedenlerle okul binası kullanılamaz hale gelen ve bu nedenle başka okullarla aynı binada, eksik 
ders saatleriyle eğitimi sürdürmeye çalışan çok sayıda okul bulunmaktadır. AKP iktidarı okulların 
fiziki koşullarını iyileştirmek bir yana, yeterli sayıda okul yapmayı bile başaramamıştır. 
22 yıllık AKP dönemi iktidarı genel olarak Cumhuriyetle ve onun ulusal egemenlik anlayışıyla savaş 
halinde geçmiştir. Laik ve bilimsel eğitimden giderek uzaklaşılmıştır. Yönetici kadrolar devletin 
çalışanı değil AKP’nin çalışanı haline getirilmiştir. Liyakatsiz kadrolaşma, mevzuat ve program 
değişiklikleri, protokol ve özel teşviklerle dini tarikatlarla ilişkili vakıf ve derneklerin eğitimin paydaşı 
yapılması, Diyanet İşleri Başkanlığının eğitim-öğretim faaliyetlerinin daha fazla içine alınması 
yoluyla eğitim dinselleştirilmiştir. Tüm kademelerde, tüm paydaşlar için eğitim her geçen gün daha 
kötüye gitmektedir. Okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin niteliği her geçen yıl biraz 
daha düşmüştür. PISA 2022’de, Türkiye tüm branşlarda OECD ülkelerinin ortalamasının altında bir 
performans sergilemiştir. 
Ülkemizin kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu, başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk 
Kurtuluş Savaşı esnasında Maarif Kongresini toplayarak eğitimin ne kadar önemli olduğunu 
göstermiştir. Bundan 100 yıl önce, savaş günlerinde, koşullar elvermese dahi eğitimin önemine 
vurgu yapan Atamızın izinde, biz de eğitim sistemimizi bugünden daha iyiye götürmek, 22 yıllık 
iktidarın açtığı yaraları sarmak için canla başla çalışacağız. Çocuğun ve gencin üstün yararını 
gözeten, nitelikli, laik, bilimsel, kamusal ve erişilebilir bir eğitim için mücadele etmeye, Cumhuriyet 
aydınlanmasından aldığımız ilhamla çalışmaya devam edeceğiz.