• Reklam

Gelecek Partili Ayhan Sefer Üstün: Seçimin tapusu sandık sonuç tutanağıdır

Gelecek Partisi Seçim ve Hukuk İşleri Başkanı Ayhan Sefer Üstün T24 kanalı Seçim Güvenliği Dosyasını hazırlayan Füsun Sarp Nebil’in konuğu oldu.

Gelecek Partili Ayhan Sefer Üstün: Seçimin tapusu sandık sonuç tutanağıdır
23 Ağustos 2022 - 12:56
 Gelecek Partisi Seçim ve Hukuk İşleri Başkanı Ayhan Sefer Üstün T24 kanalı Seçim Güvenliği Dosyasını hazırlayan Füsun Sarp Nebil’in konuğu oldu.
Ayhan Sefer Üstün’ün  2010'da çıkan Seçim Kanununu TBMM'ye sunan kişilerden birisi olduğuna vurgu yapan Nebil, Üstün’ü AK Parti içinde seçimle ilgili çok çeşitli görevler yürüttüğü için hayli tecrübeli bir isim olarak nitelendiriyor. Üstün de kendisinin "sandık görevlisi" olarak başlayıp, yıllar içinde tüm seçim çalışmalarının içinde yer aldığını söylüyor ve ilginç bilgiler veriyor.
Seçim ve sandık güvenliği merkezli gerçekleştirilen ancak yer yer önemli güncel konularında gündeme geldiği röportajın metni aşağıda yer alıyor.
‘’- Gelecek Partisi açısından seçim güvenliği ne demek? Yani bu kapsamda siz ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
A.S.Ü-Gelecek Partisi olarak seçimlere ciddi bir şekilde hazırlanıyoruz. Bu meseleye iki boyutlu bakıyoruz:
Seçim güvenliği
Sandık güvenliği
Bunların ikisi farklı konular. Seçimin adil, şeffaf ve hakkaniyetli bir şekilde gerçekleşmesi için her iki aşamasının da, hem seçim güvenliğinin, hem sandık güvenliğinin tam olarak sağlanması gerekir.

Seçim güvenliği, seçimden çok önce alınması gereken bazı tedbirleri içermektedir. Adil propaganda, propaganda yasaklarına uyulması, ilan araçlarının, TRT'nin adil kullanımı gibi, aklınıza ne gelirse bunun içerisine girer. Örneğin, son çıkan seçim kanununda Cumhurbaşkanı'nın propaganda yasağının kaldırılmış olması, seçim güvenliğini ihlal eden bir durumdur mesela.
Gelecek Partisi olarak bu konuda çalışmalarımız var. Ama herkesin odaklandığı, tabii ki sandık güvenliği. Yani, işin püf noktası biraz geliyor oraya dayanıyor.
- Ayhan Bey, bu konuda çalışmalarımız var derken, TRT'nin adil kullanımı veya Cumhurbaşkanı'na propaganda yasağı olmaması konusunda söz hakkı bırakmıyorlar. Siz bu konularda neler yapıyorsunuz?

A.S.Ü-Füsun Hanım bunlar daha çok halka şikâyet babında yapılabilecek konular. Bir de, biz Gelecek Partisi olarak TRT'nin hiçbir kanalına çıkmadık. Sadece olumsuz bir gelişme addettikleri için olsa gerek, benim evime yapılan saldırıda, TRT2'ye çıkarıldık, o da 3 saniyelik. Onun için, biz de burada teşkilatlarımızla ve diğer basın araçlarıyla bunu telafi etmeye çalışıyoruz.
Gelecek Partisi olarak adım adım seçime hazırlık aşamasında yaptığımız bazı şeyler var. Bunlardan birincisi, 1 Eylül'den itibaren devreye girecek mekanizmayı oluşturduk. Bizim parti başkanlık kurulumuz 18 kişiden oluşuyor, bunu ikiye böldük. 9 birim seçim işleri, teşkilat, halkla ilişkiler gibi operasyonel birimler, bunlar daha çok seçimin hazırlanmasında operasyonel bir takım adımlar atacaklar.

Öbür taraftan 9 arkadaşımız AR-GE, dış ilişkiler, yine bizde farklı bir yapılanma var, politikayı izleme kurulu diye bir kurulumuz var, bu kurul İngiltere'de Gönül Kabineleri eş değerinde. Her bakanlığın bizde karşılığı var. Bu politika izleme kurulunun içinde bulunduğu arkadaşlar daha çok program, seçim beyannamesi, materyal hazırlanması gibi alanlara çalışacaklar.
Yani bir mutfak bölümü düşünün, bir de operasyonel bölümü düşünün. Bu seçime hazırlıkla alakalı bir yapılanma ve 1 Eylül'den itibaren artık normal, bütün toplantılara her hafta başlamış olacak. Bir hafta ayrı ayrı toplanacaklar, bir hafta birlikte toplanacaklar bu gruplar.
Bunun dışında bizim "bilge sistemimiz" diye her partide olduğu gibi bir "seçim altyapımız" var ve bu bilge sisteminde biz teşkilatların bütün kayıtlarını tutuyoruz. Teşkilat başkanlarının ve seçim işlerinin çok sık kullandığı bir altyapı bu.
Bugün için 200.000 sandık kurulacağı öngörülüyor. 200.000 sandıkta görev alacak arkadaşlarımızı şimdiden bilge sistemimizde topluyoruz. Bu sistemde aynı zamanda interaktif mesajlar gönderebiliyoruz. Bu arkadaşlarımız seçim günü sandıktaki sonuçları, sandığın bitmiş halini gönderecekler.
Bazen Anadolu Ajansı, sandığın bitmesini beklemiyor. Bazı sonuçlar girebiliyor. Biz de buna karşı tedbir aldık. Yani, bir uygulama üretti programcılarımız, sandığın başında duran kişi, daha henüz sandık sonuç tutanağı düzenlenmeden A partisine bir oy çıkmışsa bir tuşuna basacak orada, B partisine, C-D partisine. Sandıklardan anlık veri akışı olacak.

Bütün sandıklar için bunu planlıyoruz. Bu kendi uygulamamız üzerinden yapacağımız bir akış. Sandık sayımı bittikten sonra, bu sefer sandığın kesin sonucunu gönderecek.
- Bunu nasıl bir sistem ile gönderiyorlar? Rakam girerek mi?
A.S.Ü-Şöyle, bu cep telefonunda bir uygulama. İlk yaptığı şey, oylar sayılırken gönderdiği, bir rakamı var, her oy bir rakam ile temsil ediliyor, ona basarak, A partisinin karşısındaki bire basarak aktif bir şekilde oy buraya geliyor. Ama sonuç tutanağını aldıktan sonra, sandığın sayımı bitti, bu sefer sandığın kesin sonuçlarını rakamla giriyor, ayrıca fotoğrafını atıyor.
Burada da iş bitmiyor. O arkadaşımız aynı zamanda sandık sonuç tutanağını alacak ve ilçe merkezine getirecek. İlçe merkezimizin bilgisayarında da benzer bir program var, o da aynı sonuç tutanağını ikinci kez girecek.
Seçimin tapusu sandık sonuç tutanağıdır. Elinizde bu tutanak varsa ıslak imzalı, seçimin tapusu elinizdedir demektir.
Bir de, aynı gece, geç de olsa, biliyorsunuz YSK'nın verileri de seçime katılan partilere akıyor zaten her an. Arkadaşlarımızın en az 5-6 saat önce gönderecekleri verilerle, YSK verileri karşılaştırılacak. Aralarında çelişki varsa, sandık sandık alarm verecek uygulama. Bilgisayar ekranında o sandık kırmızı düşecek ve biz onu göreceğiz, yani orada bir sıkıntı olduğunu anlayacağız ve ona erken bir müdahale, yani seçim süresi dolmadan itiraz süreleri dolmadan buna bir itiraz yapma imkânı olacak.
Zaten sandık başında da bazı sorunlar çıkarsa şayet, o arkadaşlarımız ona da itiraz edecekler ama onun göremediği, bizim sonradan yakaladığımız konular varsa zaten anında ilçelere, illere bunlar iletilmiş olacak.

Bu kişilerin aynı zamanda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekir. Şayet benim Twitter'ıma girdiyseniz, görmüş olmanız lazımdı, ben her gece seçim eğitimi veriyorum bir ile. Tek bir ili alıyorum Zoom'a, Zoom programımız 300 kişiyi kapsıyor ve 300 kişiye biz seçimlerde il il gidiyoruz, seçimlerde ne yapması gerektiğini şimdiden daha anlatıyoruz.
Bu muhtemelen birkaç tur devam edecek. Seçim ne zaman yapılırsa yapılsın bizim için artık seçim sath-ı mahalline girmiş vaziyette, o şekilde algılıyoruz biz. İster 2023'te olsun, ister Kasım'da olsun, fark etmez. Biz seçim sanki 3 ay sonra yapılacakmış gibi çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Söyleşiden sonra Twitter'ıma girerseniz, bugün itibariyle yaklaşık 25 ilimizi bu manada eğitime tabii tuttuk, bunu görürsünüz. Önümüzdeki hafta da başka illeri, Cumartesi-Pazar düğünler olabilir diye pas geçiyoruz, sonraki hafta içerisindeki tüm günlerimizi bu eğitime ayırıyoruz. Dolayısıyla bunların motivasyonu ve eğitime tabii tutulması çok önemli.
- Bu çalışmalarınızda ve eğitimlerde bir sıkıntı var mı? Yani, insanlar bunları kolaylıkla anlayabiliyor mu ya da ne tür sorular soruyorlar?
A.S.Ü-Basitleştiriyoruz. Aslında çok fazla yükleme yapılabilir. Seçim hukuku derya deniz. Çok fazla şey yükleyebilirsiniz ama biz artık insanlara öz bilgiyi yüklemeye çalışıyoruz, az iş istiyoruz, işin özünü istiyoruz. Mesela, en çok üzerinde durduğumuz konulardan bir tanesi, bu "sandık sonuç tutanağının alınmış olması" gerektiğini ifade ediyoruz. Diyoruz ki hatta orada hiç oy çıkmasa, bir oy çıksa bile o sandık sonuçları mutlaka alınacak. Sandık başında olan arkadaşlarımız bu sorumluluğu edinmeleri lazım, mesele bu.
CHP veya muhalefet partilerin temel sorunu da buydu zaten. Fark açıldı deyip, sandığı terk ediyorlardı. Bunu yapmamaları gerekir. Bunu sürekli konuşuyoruz, söylüyoruz, yani bunun önemini 2019 seçimlerinde gördükleri için yapmayacaklarını umuyoruz CHP temsilcilerinin. Biz de bu bilinci arkadaşlara vermeye çalışıyoruz.

Her sandığa en az 1 kişi ve onun bir yedeğini ve yine kat sorumlusu, okul sorumlusu, ve tabii ki hukukçular olmak üzere, klasik manada bir seçim güvenliği kadrosunu oluşturmak istiyoruz.

Bu bilgi sistemi yeni, biz bunu ilk kez deneyeceğiz, yeni kurulan partilerin biraz bu tür handikapları olur. Kurumsal yapılar, bu şekilde zaman geçtikçe otururlar, kurumsallaşırlar veya örgütlerler. İnşallah, bakalım kaçta kaç başarılı olacağız ama biz bunu yüzde 100 başarılı olacakmış gibi kurguluyoruz. Bu şekilde seçim güvenliği ve sandık güvenliği çalışmalarını yapıyoruz.

Ayrıca, Altılı Masa'da da Gelecek Partisi'nin dönem başkanlığı sırasında Altılı Masa'yı oluşturan bileşenlerin bu konuda işbirliği yapması kararını verdik. Bu işbirliği bir ittifaka bağlı bir işbirliği değil. İttifak olur, olmaz, öyle olur, şöyle olur vesaire, ikili dörtlü, üçlü üçlü olur, buna bağlı olmaksızın ta ki resmi seçim sonuçları alınana kadar bu seçim işbirliği devam edecek. Burada da Gelecek Partisi'nin büyük katkısı oldu. Altılı Masa'da 4 ana ve 24 alt başlıkta işbirliği alanlarımızı belirledik.
- Seçim güvenliği anlamında mı 4 başlık?

A.S.Ü-Seçim ve sandık güvenliği anlamında. Örneğin bir tanesi, biliyorsunuz yeni kurulan partiler, sandık kurullarına müşahit veriyorlar, kurul üyesi veremiyorlar. Kimler veriyor? Bir önceki seçimde ilçe bazında ilk 5 sırayı almış partiler verebiliyor.
Böyle olunca da, mesela bazıları "sizin doğu ve güneydoğu da çok kuvvetli teşkilatlar kurduğunuzu biliyoruz, biz şayet oralarda sandık kuruluna oturtacağımız yeterli üye bulamazsak, sizden yardım alabilir miyiz?" diyorlar. Tabii ki. Bunu oradaki rapora yazdık. Diyelim ki Van'da bizim çok kuvvetli bir teşkilatımız var, A partisi geldi dedi ki "burada 3.000 tane sandık var, 1.000 tane eksiğim var" hay hay diyeceğiz. Biz size sandık kuruluna da oraya takviye yapacağız. Ayrıca da sandıklara yine bizim gözlemci veya müşahit dediğimiz kişileri dikeceğiz. Bunun gibi Altılı Masa'yı oluşturan partiler seçim güvenliği açısından kesin bir işbirliği yapacaklarına dair bir protokol yaptılar ve bir yol haritası belirlediler. Buna da sadık olacağız ve bu konuda birlikte çalışmaya devam edeceğiz.
- Sandıklara yazılan insanlar nereden geliyor?
A.S.Ü-Sandıklara iki tür insanı yazıyoruz; bir tanesi üyelerimizden, bir tanesi gönüllülerimizden. Bazen değişik sebeplerden üye olmak istemeyen insanlar var. Ama gönüllü platformumuz var, bu ikisine de rıza göstermeyenleri biz zaten sandığa yazmıyoruz.
Bizim sandığa yerleştireceğimiz kişinin artık belirli bir "titr" alması lazım. Bu ya üye olacak ya da ben gönüllüyüm deyip buna rıza gösterecek ve bize kişisel bilgilerini verecek. Bunun dışında, sokaktaki bir insanı buraya yazmıyoruz, bunun için, orada başarı şansımızın daha fazla olmasını ve sorumlu insanların oraya gelmesini arzu ediyoruz.

- Seçim sonuçlarının girişi elle yapılıyor. Bu noktada kasıtlı veya bilinçsiz hatalı girişler olabiliyor. Kasıtlı olabilecek bazı hatalar konusunda bilgisayar mühendisleri odasının bir çalışması var. Ben oradan gördüm, buna itiraz süresi iki gün galiba, değil mi? Bu konuda ne yapıyorsunuz?
A.S.Ü-Yerelde iki gün, o itirazlar sonra silsile halinde devam ediyor yukarı doğru. YSK'ya itirazlarda somut birtakım verilere bağlamak lazım. Yani şöyle bir itirazı kabul etmiyor ilçe veya il seçim kurulları; 100 sandık numarası yazıp, "ben bu sandıklara itiraz ediyorum" böyle soyut bir itirazı kabul etmiyor. Ne olduğunu açık seçik izah etmeniz lazım.
Veyahut o arada bizim müşahitimiz oy kullanmaması gereken bir insanın oy kullandığını tespit etmiş, itiraz etmiş ama sandık kurulu reddetmiş ise YSK'ya "Benim şu sandıkta müşahitim haklı gerekçeyle itiraz etti ama itirazı reddettiler" deyip onu gerekçe göstererek itiraz edebiliyorsunuz.
- Biliyorsunuz, hükümet dezenformasyon kanunu da getirmeye çalıştı, bir müddet tartıştık ama hem Amerika hem Avrupa'da Rusların yaptığı dezenformasyondan bahsediliyor yoğun bir şekilde. Trump'ın seçimlerine karıştıklarına dair iddialar var. Son zamanlarda Rusya ile bir yakınlaşma görüyoruz. Dolayısıyla, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Dezenformasyon veya daha genel olarak?

A.S.Ü-Yine bir hatıramdan yola çıkayım bunu açıklamak için. 2009 veya 2008 yıllarında önceki partide seçim işlerinde görevliydik ve o zaman bir devlet kurumu oy sayım makinesi yaptıklarını söylediler ve bize tanıtmaya getirdiler. Dijital bir makineydi. Sonra, biz onu inceledik ve şu soruyu sorduk: "Biz burada, ya pardon yanlış oldu dediğimizde, bu makineyi açıp, içinden oyları alıp, tek tek sayabilecek miyiz?" öyle deyince, "yok olmaz falan" dediler. Kusura bakmayın dedik.
Bizim şu andaki Türkiye'deki seçim sisteminin en güvenilir yanı, manuel sistem olması. Her şey elle dizayn ediliyor, oylar elle kullanılıyor, elle sayılıyor, elle tutanağı yapılıyor, çuvalı elle konuluyor, orada gözle görülüyor, itiraz yapıldığında çuval açılıp tekrar bakılıyor. Şimdi bu birazcık çağın dışında kalmış gibi gözükse de son derece güvenli bir yöntem aslında.
Sorunuza gelince, Ruslar Amerikalılara yaptıkları gibi sistemlerine girerek bu işi yapamazlar. Ama ne yaparlar? Bugünlerde sadece 15-20 gün içerisinde, dışarıdan neredeyse 15 milyar dolar para geldiği söyleniyor. Kaynağı belli değil. Hükümet açıklamıyor, T.C.Merkez Bankası açıklamıyor.Şimdi böylesi dezenformasyonu yapabilirler mi? Yapabilirler çünkü Sayın Erdoğan dış politikayı şahsi birtakım ilişkilere indirgedi ve bu dış politikayı zaman zaman iç politika malzemesi de yapıyor. Sayın Erdoğan'ın hükümet üyelerinin dışarılarda birtakım malvarlıkları oldukları iddia ediliyor. Amerika "Erdoğan'ın malvarlığını araştıracağız" dedi. Kongreye gidiyorsunuz, teklif sundular, öneri getirdiler. Böylesi bir devlet başkanının, diğer ülkeler tarafından tehdit edilebilen, telkinde bulunabilen bir devlet başkanının o ülkede yönetimde kalması istenebilir. Bunu Amerika da, Rusya da isteyebilir. Hatta bunu şimdi yine büyükelçiliği atanan İsrail de isteyebilir. Ama bunu seçim sistemi üzerinden yapamazlar. Bunu belki kaynağı belli olmayan dezenformasyonla, parayla ve borçlanmayla yapabilirler. Geçen günlerde biz çok önemli bir şey dile getirdik. Akkuyu santralinde 7.5 milyar dolarlık alınması gereken vergi Ruslara bağışlanmış. Az buz değil, 7.5 milyar dolar.

Acaba gelen paranın kaynağının bir kısmı bu mu acaba? Vergi muafiyeti getirilmiş. Ve Davutoğlu orada şunu da söyledi: Kendi başbakanlığı döneminde bu teklifle gelmişler Ruslar. O da "tamam, indirebiliriz ama 7.5 milyar dolar kayıp mı var, gazın bedelinde 7.5 milyar dolar indirim yapacağız" demiş. Öyle deyince biz bundan ne kazanıyoruz diye görmüşler. Ne zaman Sayın Davutoğlu gitti, Sayın Binali Yıldırım geldi, onun döneminde ama bu da Tayyip Erdoğan'ın bilgisi dışında olabilecek bir şey değil, onun döneminde daha önce reddedilen vergi muafiyeti Ruslara sağlanmış.
Kayıp ne kadar? 7.5 milyar dolar. Dehşet bir rakam. Bunun gibi böylesi bir cömert yönetimin Ruslar iktidarda kalmasını isteyebilir veya Amerikalıların her an şantaj yapabilecekleri bir figürün yönetimde kalmasını isteyebilir. Onun için, dezenformasyon olacaksa, buradan olabilir.
Yoksa bizim sistemimiz, eğer muhalefet görevini yaparsa, yani oy çalması adeta imkânsız, şöyle söyleyeyim bakın, bir sandıkta bir başkan, bir memur üye ve 5 siyasi parti temsilcisi var. 7 kişinin ikişer gözden 14 gözü var. En az 7 de karşıda olması lazım, her parti birer tane müşahit verme hakkına sahip, etti 28 göz Füsun Hanım. 28 göz sandığa bakacak, 28 gözün görmediği bir şeyi Ali Cengiz oyunu birisi yapacak, bu çok zor bir şey.
Bu zamana kadar neler yaptılar? Bu manada siyasi partiler ve vatandaşlarımız yeteri kadar seçim güvenliği konusuna eğilmediği için yaptılar ve bu sıkıntılar aslında daha çok yerel seçimlerde oldu.
Türkiye'de seçimleri yargı mensupları yürütür. Şayet müdahale etmezseniz, yargı mensupları bu işi aslında çok iyi yaparlar. Türkiye'nin önceki yıllarda yüz akı seçimleri de gerçekleşti. Ta ki 2019 yerel seçimlerine kadar baktığımızda, 46 seçimleri 2019 seçimleri, bunları ayrık tutuyorum, iktidarı değiştirecek, bir yerden bir yere alacak kadar hatalı bir durum olmadı ama yerel seçimlerde özellikle kaybettiği düşünen başkanın yakınları ya da partisi sandığı terk edince, yerel bazda bu manipülasyonlar daha fazla oldu.
Ama genel seçimler için baktığımızda bunun daha az olduğunu düşünüyorum. Bugün için, sandığa sahip çıkarsak ve 2010 değişikliğinde ben kendi elimle yazdım 105. Maddeyi. Daha önce sandık sonuçlarını vermek zorunluluğu yoktu ve şunu dedik; "O sandıkta seçime girmiş partilerin sayısından 5 fazla olmak üzere torbaya o sayıda boş sandık sonuç tutanağı konur" Yani, bir sandıkta 10 parti seçime girerse, 15 tane boş sandık sonuç tutanağı konulmak zorunda orada. Bunu ben kendi elimle yazdım. Çünkü kavganın buradan çıktığını gördük o zaman.

Ve öncelikle seçime katılan partilere vermek zorundaydık, ikincisi, isteyene vermek zorundaydık, üçüncüsü bir tane sınıfa asılsın dedik. Bir hatıramı anlatayım, 2019 seçimlerine giderken, 105. Maddeyi kestim ve Twitter'ımın altına yapıştırdım. Seçime gidecek siyasi partilere sesleniyorum dedim, bakın, kanun size bu imkânı tanıyor. Ne olur, işinizi yapın ve sandık sonuç tutanaklarını alın, sonra halkın karşısına çıkıp "oyum çalındı şöyle oldu böyle oldu" demeyin dedim. Allah'tan duymuşlar gibi bu sefer işlerini iyi yaptı muhalefet partileri.
- Ama biraz da halkın inisiyatifi ile oldu. Biliyorsunuz, Sandıktayız, Oy ve Ötesi çıktı. Sadece partiler akıllandı değil.
A.S.Ü-Gönüllüler çıktı, evet. Şimdi şunu ifade edeyim, aynı şekilde ilçe seçim kurulunda da ilk 4 partinin kurul üyesi var, üstelik bunlar imzayı atıyorlar, yani kararlara da katılıyorlar ve yine seçime katılan partilerin temsilcileri var. Onlar temsilci, gözlemci yani, diğerleri üye, bizimkiler temsilci, öyle söyleyeyim.

Yine, ilde bu sefer kurul üyesi değil, gözlemci dediğimiz temsilciler var. Hem sayım dökümde hem birleştirmede partilerin kurul üyeleri ve temsilcileri var. Allah rızası için, yapalım işimizi de, kimseye laf söylemeyelim.
Bir parti karşı taraf oy çaldı diye bir cümle kurmadan önce, şunu yapması lazım, "Sayın vatandaşlarım, aslında ben görevimi yapmadım, karşı taraftaki parti oy çaldı" demesi lazım. Önce bu cümleyi kurması lazım, ondan sonra bunu kurması lazım. Kendi görevimi yaptıktan sonra gerçekten bir oy dahi zayi olması mümkün değil. Bazen kalem oynaması olabilir, olmaz değil, bunu da bizim kurduğumuz sistemde, YSK ile kendi aramızdaki sistemlerde bir farklılık varsa, bunları yakalamak için de sistemler kuruluyor.
YSK'ya geliyoruz, 2010 değişikliğinde yine biz koyduk kanunu. Dedik ki, "madem sandıkta partilerin temsilcileri var, kurul üyeleri var, neden YSK'da da olmasın?" dedik, YSK buna çok itiraz etti. Bakın, orada ilk 4 parti var, onlar da orada kararlara katılmasalar da müzakerelere katılıyorlar, "şöyle olması gerekiyor, böyle olması gerekiyor" diye izah ediyorlar. Orada temsilciler var, YSK verileri anlık olarak gönderiyor vesaire.
Biz seçmen listelerini alıyoruz ve bu seçmen listelerini Gelecek Partisi ne yaptı diye onu da anlatalım. Şu anda elimizde en son aldığımız seçmen listesinin tarihi 27 Temmuz 2022. Yani 2019'dan beri kimler ilave edilmiş seçmen listelerine görüyoruz. Dolayısıyla burada güzelce işimizi yaparsak ve bu işbirliğimizi yaygınlaştırırsak, bu sistemde manipülasyon yapmak minimize olur.

O bakımdan biz işimizi yapacağız. Bakın 2010 değişikliğine 30a yakın tane maddeydi bu. 8 Nisan 2010'da çıkarmıştık kanunu. O kanunda o kadar propaganda sürelerini yazmışız. Hem dışarıda hem içeride nasıl yapılacağını. Seçim bürolarını ilk kez düzenlemişiz, her partinin seçim bürosu açabileceğini yazmışız ve çok basit, bir dilekçeyle adresini bildireceksiniz idari amirliğine. Sonra 10 gün içinde YSK'ya bildireceksiniz. Farklı dil ve lehçelerde propaganda yapılacağını o zaman getirmişiz.

YSK'ya gittik dedik ki, "Bakın bu oy pusulaları arasındaki birer santim var, birbirlerine geçiyorlar, karışıyorlar, bunları daha güzel, filigranlı yapalım, bu zarfları büyütelim, sandığı şeffaf haline getirelim" dedik, "ben uğraşamam bunlarla." dedi. Biz de kanuna bunları yazmak zorunda kaldık bu teknik durumları. Şeffaf sandık kanunla geldi, oysa bu pratik bir şeydi. Kabinelerin nasıl olacağı konusunda, sayım döküm işlerindeki oyların hangisinin geçersiz olacağı, hangisinin geçerli olacağı açık açık yazıldı.

Neden bunları yazmak zorunda kaldık? O zaman tutucuydu YSK. O zamanki anlayış neydi? Vatandaşın iradesi sandığa nasıl geldiyse öyle çıksın, herkes eşit bir propaganda hakkına sahip olsun. Adil bir seçim olsun. Bütün amacımız oydu. 2010 değişikliklerini alın, bugün değişikliklerine bakın.

- Cumhurbaşkanının kendi başına karar vererek vatandaşlık hakkı verebileceği gibi bir durum var. Ümit Özdağ da göçmenler hakkında acayip sayılar açıkladı. Ne diyorsunuz bu konuda?

A.S.Ü-Olmayan şeyleri çok fazla abartır ve yanlış aksettirirsek vatandaşı yıldırırız. Vatandaş seçim sandığına gelmekten de vazgeçer. Ümit Özdağ'ın bu yaptığı tam bir provokasyon diyeyim. Biraz önce provokasyondan bahsettik ya, Ümit Özdağ'ın yaptığı da bir provokasyon.
Bilgisiz konuşmamak lazım. Bizler elimizdeki verilerle konuşuyoruz. Evet, Sayın Cumhurbaşkanının tek başına vatandaşlık verme yetkisinden biz rahatsızız. Bu yetkiyi anbean takip ediyoruz ama 27 Temmuz 2022 tarihi itibariyle, burada yaklaşık son 7-8 yılda 110.000 civarında vatandaş yapılmış göçmen seçmen gözüküyor. Onları da adlarından, soyadlarından, doğum yerlerinden hareketle bulmayı çalışıyoruz. Bunlar, 81 ile dağıldığında öyle aman aman neticeleri değiştirecek bir sayıda değil. Öyle olsa, net bir şekilde açıklarız, neden açıklamayalım?
Sayın Cumhurbaşkanının tek bir imza ile bir gecede şu kadar insanı vatandaş yapması bir risk midir? Risktir. Bunu elbette biz sürekli bir şekilde dikkat ediyoruz, kontrol ediyoruz.
Biliyorsunuz seçmen kütükleri askıya çıkıyor. Askıya çıktıktan sonra inerken 20 günlük gri alan var. Bu gri alanda acaba bir ilave yapılabilir mi noktasında endişelerimiz var. YSK ile görüşüldü. O seçmen listeleri askıda iken, ilave edilen veya çıkartılan seçmenlerin de listesini vermeyi kabul etti YSK. İtirazlar sonucu eklemeler çıkarmalar nerede olmuşsa, "tamam madem endişe ediyorsunuz bunu da vereceğim" dedi.Aslında YSK bu konularda üzerine baskı yapılmazsa daha böyle adil davranmak istiyor, sizinle işbirliği yapmak istiyor. Çünkü ben yıllarca seçime katıldım. 18 yaşından beri seçimlerin içerisindeyim. Sandık başkanlığıyla başladım seçimlere katılmaya. O zamandan beri her seçimin içerisindeyim. Şunu gördüm adliyelerde, hâkimin umurunda değil hiçbir milletvekili. Son zamanlarda bunun tersini yapmak istiyor iktidar, bunun farkındayız. 2019 seçimlerinde bu sandık sonuç tutanakları olmamış olsaydı, açık söylüyorum, bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başkanının soyadı İmamoğlu değil, Yıldırım olurdu. Bu işi daha sandıkta bitirmek istediler ama baktılar ki sandık sonuç tutanakları ellerinde, eyvah dediler, nasıl yapılacak şimdi? Oraya baskın, buraya baskın, evlere baskın ama değiştiremediler. Ta ki gelip YSK'ya çok yoğun baskı yaptılar, bir kişiyi oradan alıp başka tarafa aktararak bu şekilde bir sonuç elde ettiler.

Şimdi, genel seçimlerde her ilden zaten milletvekilleri sonuçları neredeyse ilde açıklanıyor artık. İl seçim kurulu bunu söylüyor. Dolayısıyla, ben illerdeki hâkimlerin biz işimizi yaparsak inanın o sandıklardan gelen sonuçları tasdik etmekten başka bir çarenin olmadığını söyleyebilir, bunu ifade edelim. O bakımdan bu işi inşallah biz en iyi şekilde yapmaya çalışacağız. Ve zaten şunu da görüyorum, muhalefet bir hata yapmazsa, zaten artık iş bu iktidarın kaybettiğini gösteriyor. Bizim siyaseten önemli bir hata yapmamamız lazım ve tabii ki son saniyeye kadar bu konsantrasyonumuzu bozmamamız, gardımızı düşürmememiz lazım.

Şu anda top muhalefetin sahasına geçmiş vaziyette. Top bizim elimizde şu anda, biz topla oynuyoruz. İktidarın sahasına biz kendimiz atmazsak şayet, zaten bu iktidar artık gidici.

- Peki, siz 2010'daki kanundan bahsediyorsunuz. Bugün geldiğimiz 2022'de seçime giderken, elimizdeki seçim kanununda probleme yol açacak konular hangileri? O zamandan beri eklenen, çıkarılan maddeler nelerdir?

A.S.Ü-Şöyle ifade edeyim, yani tabii iktidar gidici olduğunu görünce seçim kanunuyla bu gidişi durdurmaya çalışıyor ama siyasi tarihimiz göstermiştir ki, gidecek olan iktidarı hiçbir seçim kanunu kurtaramamıştır.
Bu yaptığı atraksiyonlar da aslında gitmesini engelleyecek düzeyde atraksiyonlar değil. Ne yaptı? Seçim barajını sıfırlaması lazımken, çünkü bu sistemde zaten baraj olmamalı. Zaten yürütme başka bir sandıktan çıkıyor. Kendi sözleri de var. Rahmetli Burhan Kuzu keşke mezarından kalksa da duysa, onun propagandası esnasında verdiği sözler var. Ama bunlar barajı düşüre düşüre 7.5'a düşürdüler.Onun dışında bir önceki seçimde, artık oyların hesaplanmasıyla alakalı bir takım düzenlemeler var ve bunu gururla anlatıyorlardı. Diyorlardı ki; "Artık TBMM'de temsil oranı çok arttı, bunun sebebi de "artık" oylar da sayılıyor ve bu şekilde temsil oranı arttı" dediler. Ama bu meclisin "artık oyları", meclisin temsiliyet oranını önemsemediğini gördük şimdi. Neden? "Artık oylar" sayılmıyor. Bunu ne için yapıyor? Şunu düşünüyor, yeni kurulan partiler, "artık oylar" sayesinde milletvekili çıkartmasın. Yani aslında, şunu düşünmüyor, bu "artık oylardan" bazı illerde büyük parti istifade edebilir. Bazı illerde küçük parti istifade etmiş ama iktidarın derdi şu, CHP'nin 130 vekili var, 170 vekili olması önemli değil onun için. 40, 50 tane artırabilir ama ona rakip olabilecek yeni partiler vekil çıkartmasın, çıkartsa da minimum seviyede çıkartsın.
Onun için bu "artık oylar" meselesini getirdi. Bu da siyasi ahlaksızlık aslında. Centilmenlik dışı bir davranış. Biraz önce söyledik, cumhurbaşkanının propaganda yapma meselesi. Şimdi, zaten Sayın Erdoğan buna uymuyordu, propaganda yasaklarına. Bu da aslında son 10 gün geçerliydi. Son 10 güne kadar siz istediğiniz devletin imkânlarını kullanıyordunuz. Son 10 güne dahi tahammül edemedi, kendi uçağına değil de başka bir uçağa binmeye tahammül edemedi. Şimdi Cumhurbaşkanı için yasak yok artık. Tepe tepe kullanacak devletin imkânlarını. E bu da bir siyaseten utanılacak bir durum. Kala kala buna mı kaldınız?

Bunun gibi hükümler getirdiler ama bunlar yine söylüyorum, seçimin gerçekten sonucunu değiştiremez çünkü vatandaşımız seller gibi geliyor. Biz sandığa sahip çıkalım. Sayın Erdoğan da 20 tane uçağının 20'sine de ayrı ayrı binerek mitingler yapsın.

Bir de hâkimlerle alakalı değişiklikler yapıldı. En kıdemli hâkim değil de, birinci sınıfa ayrılmış hâkimlerin içinden kuralar çekildi. Tamam, ona da varız. Biz hâkimin başında bekleyeceğiz birleştirme yaparken. Zaten sandıklardan geliyor sonuçta. Bizim de temsilcilerimiz orada ve hâkim ne yazdı diye bakacağız. Ne yani, hâkim orada sandıktan gelen sonucu farklı mı yazacak? Yazamaz. Mümkün değil.

Hâkim orada yazarken, bizim arkadaşlarımız dışarıda, sigara içmeye gitmişlerse, laklak ederlerse, orayı yalnız bırakırlarsa, hâkim yazabilir mi? Yazabilir. Buna fırsat vermememiz lazım. Ben hiçbir hâkimin kendi mesleğini riske atacağını tahmin etmiyorum. Çünkü bunun bir vebali var, aynı zamanda yasal bir sonucu da var. Kanunda var, seçime hile katanlarla alakalı ciddi yaptırımlar var. Hangi hâkim, hangi memur bir başkası milletvekili olacak diye geleceğini riske atacak? Atamaz, kendini riske atamaz.

Ama bizim görevimizi yapmamız lazım, onun için biz burada olacağız. Bu değişiklikleri yaptılar, centilmenlik dışı bir hareketti, bunlar bunları kurtaramayacak. AK Parti'nin nasıl, nereye savrulduğunun da bir göstergesi. O gün için, seçimler adil, şeffaf bir ortamda yapılsın, ilk kez şeffaf sandık gelsin, Dünyaya rezil olmayalım, doğru düzgün kabinler ortaya çıksın diye, kabini tarif etmek zorunda kaldık. Onu da nereden esinlendik? Rahmetli eski başbakan, Anavatan Partisi genel başkanı Mesut Yılmaz'ın oy kullandığı sandığı ben gazetede basılmış gördüm, "Eyvah, eski başbakanın durumuna bakın" dedim. Eski bir karton kutu koymuşlar, karton kutunun arkasında poz veriyor. Bu Türkiye'ye yakışacak bir durum değil. Biz geldik, dedik ki, "oy kabini ikiye iki, haki renkte olmalı, dışarıdan görülmemeli, şöyle olmalı, böyle olmalı" bunu kanuna yazmak zorunda kaldık.

O günkü duruma bakın. AK Parti'nin yetkililerin hangi düşüncelerle bir kanun hazırladığına bakın. Şimdiki AK Partililerin de hangi düşüncelerle kanun hazırladıklarını bir kıyas edin. AK Parti'nin nereden nereye savrulduğunu burada görüyorsunuz.

- Benim sorularım bu kadar, son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

A.S.Ü-Şunu ifade edeyim; bakın biz vatandaşa güven vermemiz lazım. Ne Sadat'mış, madatmış, bunları kafaya takmasınlar. Bunların hiçbirinin bir şey yapacakları yok. Onlar o gün sokağa dahi çıkamazlar.

Bize vatandaşlar üç soru soruyorlar. Diyorlar ki;

"Sayın vekilim bu iktidar seçim yapacak mı?" biz de diyoruz ki; "Biz buradaysak o sandık sizin önünüze gelecek. Sandığın teminatı bizleriz."
Peki diyorlar; "Seçim yapıldı ama adil bir seçim olacak mı?" Biz de "Evet görevimizi yaparsak adil bir seçim olacak, merak etmeyin"
Üçüncü olarak şunu diyorlar; "Peki, seçim oldu, bu adamlar kaybetti, iktidarı bırakacaklar mı?" biz de diyoruz ki; "Merak etmeyin. Halkımız, milletimiz orada, bizler buradayız, Türkiye Cumhuriyeti devleti her ne kadar kurumları vesaire örselenmişse de hala bir demokrasi, hala bir hukuk devleti ve orada seçimi kaybeden iktidar o gece tıpış tıpış gider. Bunun başka ihtimali yoktur. Asker ona selam çakar, bürokrasi sonuçları kabul eder, YSK onaylar ve halkımız da coşkuyla zaferi kutlar."
Bunun dışında başka bir şey olamaz Türkiye'de. Örnekleri var. Darbeden sonra Turgut Sunalp askerin onu kurtarmasını istiyordu. Ona rağmen askerler hiç sesini çıkarmadan teslim ettiler.
2002'ye gelelim, Erdoğan ders alsın kendi seçiminden, seçime giremeyen bir parti kazandı, hatırlayın, "Erdoğan'a vermezler, AK Parti'ye vermezler iktidarı" denildi. Burada da halk istediği zaman iktidar değiştirme arzusunu, iradesini ortaya koyarsa kimse bunun karşısında duramaz.
Şu anda 61 milyon seçmen var. Diyelim ki 55 milyon oy kullanıldı. İktidar olmanız için sizin 30 milyonu aşmanız lazım. 30 milyon sel gibi akar sokaklara, o gücün karşısında hiç kimse duramaz. Kimse vatandaşımızın zikrini fikrini çelmesin, bizler buradayız. Her sandığa birer kişi koysak 200.000, ikişer kişi koysak 600.000 kişi 6 parti var, 3.600.000 kişi zaten sandıkların başında. Diyelim ki sonuçlar açıklanmış muhalefet kazanmış, coşkuyla zaten vatandaş sokaklara çıkacak. O selin karşısında kim durabilir?
Ben vatandaşlara ümitsizlik değil, ümit aşılanması gerektiğini; korku değil, heyecan verilmesi gerektiğine inanıyorum. Tekrar dönecek olursam, Ümit Özdağ'ın yaptığı iş, iş değil. O iktidara çalışıyor açık söyleyeyim. Böylesi bir şey yok ortada, olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek korku pompalamaktan başka bir şey olmaz. Birkaç puan artırmak düşüncesiyle bu meseleyi yanlış aksettiriyor, vatandaşın demokrasiye, seçimlere karşı güvenini zedeliyor, son derece tehlikeli bir şey.
Bakın burada 6 partiyiz, hepimiz verileri farklı farklı irdeliyoruz. Aramızda 10-15 seçmenin dışında bir farklılık çıkmıyor. O da gözün inanın göz kaymasından kaynaklı bir şey. O kadar.’’

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum