Temele sormuşlar; Karadenizli olmasaydın ne olurdun? Temel cevap vermiş; vallahi çok mahçup olurdum:))

Eşsiz doğası, şahsına münhasır insanıyla bu hafta size kimlerden bahsedeceğimi tahmin etmişsinizdir . Karadenizliler Dernek Başkanı Prof. Dr. Sefer Kumandaş’tan sık sık duyduğum bu fıkra bu haftaki yazıma esin kaynağı oldu.

Bir Karadenizli ile yaşarsanız yaşlanmazsınız. Neden mi ? Kendisiyle bile dalga geçecek kadar esprilidir Karadeniz insanı. Yardıma ihtiyacı olan tanımadığı bir yabancı bile olsa elinden geleni yapmaktan asla çekinmez. Karadeniz insanı sorun değil çözüm odaklı düşünür, zor meseleleri kendilerine has, en olmadık yöntemlerle çözer. Karadeniz İnsanı Zeki ve Yaratıcıdır.
Karadeniz insanı yılmak nedir bilmez. Her türlü sorunun üzerinden gelebilme kapasitesine sahiptirler. Başladığı işi yarım bırakmaz. Karadeniz insanı Karadeniz gibidir derler, fırtınayla savaşır, mücadele eder, pes etmez kolay kolay.

Hızlı konuşurlar, hızlı dans ederler. Çabuk düşünüp çabuk karar verirler. Karadeniz insanı bazı konularda hassastır, onlar gibi olamayacaksanız olmaya çalışmamanız daha iyidir.

Başkalarına danışsa da daima burnunun dikine gider. İnatlık Karadenizliler için sonradan edinilmez, doğuştan vardır.

Doğal olduklarından son derece eğlenceli, cana yakın ve komiktirler. O yüzden İnce zekalarını ve espri yeteneklerini fıkralarda görmek mümkündür.
Spor sanat siyaset ve iş dünyasından bir çok önemli ismin bu bölgeden çıkması tesadüf olmasa gerek .

Karadeniz mutfağı eşsiz lezzetlere sahiptir. Hamsili pilav, kara lahana dolması, laz böreği, muhlama, Akçaabat köftesi, mısır ekmeği, hoşkıran kavurması ve daha saymakla bitmeyen bir çok lezzeti tatmanız mümkündür Karadenizde.

Dünyanın en güzel çayını Karadeniz insanı yetiştirir. İçmeye, tadına doyum olmaz. Kemençe ve tulum vazgeçilmezleridir.

Bir de horon dansı vardır ki, insan izlerken de oynarken de kendinden geçer, büyülenir adeta. Canları nerede ne zaman isterse tam da o anda orada horon oynarlar.

Memlekete gittiğinizde büyüklerden duyduğunuz ‘’afkurmak, fuşki, muncur ‘’gibi enteresan kelimelerin dış dünyada bir karşılığının olmadığını görüp şaşırabilirsiniz ve eğer yaşlı Karadenizli bir anneanne ,babaanne ve dedeniz varsa benim gibi , başka yerde duyamayacağınız bol küfürlü atasözleri duymanız muhtemeldir.

Karadenize özgü tüm bu güzellikleri nereden mi biliyorum ? ’’ Çünkü ben bir Karadenizliyim’’ Ve çok uzak, çok uzaklardaki İstanbul limanında, gecenin bu geç vakitlerinde, kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takaları : hürriyet ve ümit,su ve rüzgârdılar. Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar.

Tekneleri kestane ağacındandı,üç tondan on tona kadardılar ve lâkin yelkenlerinin altında fındık ve tütün getirip şeker ve zeytinyağı götürürlerdi.

Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı. Şimdi, denizde bir insan sesinin ve demirli şileplerin kederlerini ve Kabataş açıklarında sallanan saman kayıklarının fenerlerini peşlerinde bırakıp ve karanlık suda Amerikan taretlerinin önünden akıp küçük, kurnaz ve mağrur gidiyorlardı Karadeniz'e.

Dümende ve başaltlarında insanları vardı ki bunlar; uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...