• Reklam
Pınar Ece TEMİZEL

Pınar Ece TEMİZEL

Konuk kalem

Uçurumun Kenarı!

08 Nisan 2022 - 16:29

Uçurumun Kenarı: Nam-ı Diğer Adanın Burnu

İnsanların çoğu tabiatın rüyamsı görüntülerinden, o harikulade manzaralardan pek etkilenmezler.

Ben onlara, rüyaların içinde rüyayı görmeyenler, “Donuklar” derim. Böyle olmadığım için kendimi şanslı sayıyorum. Körlerin dünyasında gözü fal taşı gibi açık olmak ne güzel!.. Demiş Mehmet Murat İldan… Bende kendini şanslı hissedenlerden bir tanesiyim.  

Evden çıkmak üzereyim babam hadi hadi diye söylenmekte. Yol arkadaşım elbette ki babam. Bu yolculukları babamla birlikte yapmaya bayılıyorum.
Baba kız dertleşmesinde eşsiz bir yer şu adanın burnu, hem uçurum kenarı hem huzurun noktası.

Buraya kaç kere geldim bilmiyorum ama insanın kafasını dinlemek için birebir. Su sesi, kuşların cıvıltısı, mis gibi hava...

Küçük prefabrik bir ev hiçte fena olmaz sandımca. Neyse yola koyuluyoruz babamla.


Yürüyüşe çıktık diyorum ben patika yolda aşağı yukarı bir km gidiş bir km dönüş günlük yürüyüş sporunu karşılar :D  Yürüyüşümüz doğayla iç içe. 

Köyün neredeyse dışında, neredeyse diyorum ama burası sadece adanın burnu diye geçiyor fakat aşağısında bulunan vadi, köyün yürüyüş yönüme göre sağ tarafını çevrelemekte, tepeden aşağı baktığımızda gördüğümüz yeşillikler üç taraftan tam adanın burnu denilen orta yerde birleşmekte.

Hafifçe bir yağmur çiseledi. Bu benim şansım. Doğayı seven insan için toprak kokusu eşsiz bir şey... Anlatılmaz yaşanır dedikleri bu olsa gerek.

Çevremizde kalan yerlerin isimlerini konuşmaya başladık babamla giderken… Sol tarafta kalan vadinin başlangıcı olan yerin isminin cibcibin dere olduğunu söyledi. Ortalıkta dere olmamasına rağmen neden bu ismi vermişler diye sordum babama. Cibcib kelimesi az az ince ince akmakmış ve orada az akan bir su kaynağı olduğunu söyledi.

Etrafta büyük kayalar var, üzerinde gri yeşil tonlarında yosunlar bulunmakta. Kayalardan beslenen çalılıklar…

Yazla birlikte otlar kabarmış, ara ara da çiçekler var. İlerliyoruz etrafa bakına bakına. Karşı taraflarda irili ufaklı mağaralar göze çarpıyor.

Bu mağaralardaki tarih, üzerinizde yarattığı ürperti, sizi hem endişelendiriyor hem de bu duyguyu tatmaktan minnettar ediyor. Kendinizi şanslı hissediyorsunuz buraları görmekle. Bunları konuşurken gelmiş oluyoruz hedef noktamıza.

Yürüyüşümüz sohbetlerle 15 dk sürdü. Tam olarak orta noktadayız. Üçe ayrılan vadinin hemen üzerindeki uçurumun sivri taşların üzerinde.

Adanın burnundayız. Yokuş şeklinde bir uçurum. Bu yokuş üzerinde aşağımızda fındık ağaçları var evet evet, Kayseri’de fındık ağaçları. Makiye benziyorlar aslında. Boyları çok büyük değil. Bu fındık ağaçlarını kimin diktiğini bilmediğini üç farklı cinste fındık ağaçları olduğunu söyledi babam.

Adanın tam burnundaki kayaya oturuyoruz babamla. Yeşillik karşımda. Bağların ilerisinde Vekse isimli küçük bir köy var. Şu an tam anlamıyla sanki bir kartpostalı andırıyor.

Çoçukken Trt’de izlediğim Bob Roos geldi aklıma şimdi. Yaptığı doğa resimleri. Oraya pür dikkat takılıp kalmışım. Toprağın kırmızısı, ağacın yeşili, güneşin sarısını içinde barındıran muazzam bir gerçeklik.

Mançur diyor babam. İrkiliyorum. Vadinin orta yerine verilen isim Mançur diyor tekrardan.

Mançur ismin anlamı ise Asya’da yaşayan bir kavim. Anlamını bilmediğini, kendisinin de merak ettiğini söyleyince elime hemen telefonu alıp araştırmaya başladım ve bulduğumuz karşılık buydu.

Bağ içerisinde ceviz ağaçları, kayısı, armut, kiraz, vişne, erik ağaçları bulunan tam bir cennet köşesi. Bu ağaçlara eklenen birde uzun kavakları, söğüt ağaçları eşlik etmekte yaşamlarına.

Elbette ki bu yeşilliklerin ihtiyacı olan birde kaynak suları var. Birde buraları leylak kokusu sarmış durumda. Beyaz ve mor renklerinde. Hemen ayırt edebiliyorsunuz zaten yukarıdan.


Sağ tarafa doğru dönüyorum. Uzun zarif kavak ağaçları ilk göze çarpan. ‘’ Güneyler’miş ismi. Vadinin güney tarafında olduğundan bu isim verilmiş.

Burada da kaynak suları mevcut. Yukarıda olmanıza rağmen su seslerini duyabiliyorsunuz. Sanki arkanızdan efekt veriyorlar gibi. Bu yeşillik, maviliği kıskandırıyor!


Bu yeşillik manzarası karşısında ağzım açık.  

Aslında pek kimse bilmiyor buralarının kıymetini. Çok az kişi çıkıyor buraya yürüyüşlere. Eskisi gibi değil artık zaman.

Kimse bağlara gitmiyor emek vermiyor. Kömür gibi bir yer burası işlemeyi bilene elmas olan, değeri paha biçilemez bir cevher. Beton özlemi çekiyor bazı insanlar. Anlayamıyorum, öyle bir çelişki içerisindeler ki… Emekli olunca da yeşillik içerisinde yaşamak… 


Burada güçlü ama bir o kadarda sessiz bir his; her şeyi bildiklerini fısıldıyor. Beni anladıklarını, yakınmalarımı duyuyor sanki.

Yaşları benden oldukça büyük kayalardan bahsediyorum. Etrafta büyük büyük kayalar var. Üzerinde yağmurdan nasibini almış renkleri de cıvıl cıvıl ötüşüyor sanki.


Onlarda yol boyunca yanımızda eşlik ediyor bize. Sırdaşımız olmak için yarışa girdiler sanki birbirleriyle. Eğer babam olmasaydı, sessiz ürkünç bir şekilde geçerdi bu yolculuğum. Kimse yok burada. Dedim ya verilen değer bu kadar işte.

Yağmur yine çiselemeye başladı. Gök üzülüp ağlıyor sanki söylediklerime alındı belki ama galip çıkan yeşil burada. Geri dönüş vaktimizin geldiğini anlıyoruz. Çünkü yağmur fena bastıracak belli.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Abdul Khabir Marzban
    2 yıl önce
    Çok güzel yazmış yazarımızın eline sağlık. Böyle güzel yerleri yaşayalım yaşatalım... Mezun olduktan sonra beş senedir gidemediğim Türkiye’ye bu yazı ile oraları adeta bir kez daha yaşamış oldum
  • İsa inan
    2 yıl önce
    Harika bir yazı
  • Ata
    2 yıl önce
    Okurken adeta yaşadım sanki. Betimlemeler gayet güzel, yalın bir anlatım şekli olmuş. Elinize sağlık yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum.