M. Orhan Cebeci

    M. Orhan Cebeci

    Konuk Kalem

    Dedemiz Hacı Fevzi Numan Cebeci Nam-ı Diğer (Kara Müftü)

    19 Mayıs 2023 - 14:02

    Dedemiz Hacı Fevzi Numan Cebeci  Nam-ı Diğer (Kara Müftü)

    Develi Mustafa Aksu Kültür Merkezi’nde 14 Nisan 2023 tarihinde vefatının 64.yılında ilk kez düzelenen anma programındanKAYÜ Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lütfullah Cebeci’nin konuşmasından notlarım:

    Değerli hazirun hepiniz Dedemiz Kara Müftü’yü anma programına hoş geldiniz. Sizleri saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

    Bilenlerimiz ve büyüklerimiz dar-ı bekaya gitti.Develi’nin dedemi tanıyan büyüklerinin çoğu da gittiler. Dolayısıyla hatıralar da onlarla birlikte gittiler. Biz de onlar hayatta iken hatıraları sorup toplamak aklımıza gelmedi. Belki de zaten melekler bütün hatıraları nasıl olsa yazıyor diye düşündük… Bu nedenle aklımızda çok az hatıra var.

    Adımı dedem koymuş:Lütfullah.. En büyük oğlunun 7-8 kız evladından sonra erkek çocuk olarak doğunca böyle bir isim vermiş. İlk/En büyük torunu  Şükriye ablamdı.. En büyük erkek torunu da İsmail amcamın oğlu Avukat Esat ağabeyimizdi.

    Dedem öldüğünde beş yaşında idim. Dedemle ilgili ancak hayal-meyal birkaç şey hatırlıyorum.

             -Son günlerinde odasında yerde serili hasta yatağında yatıyordu. Akşamları babam ve Develi’de bulunan amcalarım dedemin yanına giderler, etrafında oturulur konuşulurdu. Ben de zaman zaman babamla gittiğimi, neler konuştuklarını çok anlamasam da onları dinlediğimi hatırlıyorum.



             -Bir de Muhtemelen Çarşı Camii’nde kılınan cenazesinin caddeden aşağı mezarlığa giderken, dedemin evinin caddeye bakan penceresinden annem ve yengelerimle birlikte cenazenin caddeye sığmayan çok kalabalık bir cemaatle gidişini hatırlıyorum.

    -Hatırlamadığım, fakat ablamdan duyduğum ve onun tek hatırladığı  şöyle bir hatıra da: Dedem camiden, yahut çarşıdan gelirken evlerimizin bulunduğu sokağa girdiğinde, evlerimizin önüne geldiğinde sırayla, “Lütfi, İrfan, Orhan.. Hadi gelin Asiye anneniz size şeker verecek.” diye seslenirmiş. Çünkü başta bizi evimiz,  sonra Şerife ememizin/Sabri eniştemizin evi sonda da dedemle aynı evde oturan İsmail amcamın evi vardı. Biz de yaşları birbirine yakın küçük torunlarıydık. Oğlan torunlarını çağırır, kız torunlarını çağırmazmış. Şerife  ablam diyor ki: Ben de sizin peşinize takılı giderdim. Asiye babaannemiz şekeri böler bana da verirdi. Anlaşılan o ki Dedemin cebinde ancak üçümüze göre şeker bulunduğu için böyle yapardı.

    Soyadımız:Taki Amcam soy kütüğümüz ve ailemizle ilgili çok şey bilirdi. O bilgiler onunla gitti. Soyadımızla ilgili olarak şöyle bir şey anlatmıştı: Çok önceki dedelerimiz Yeniçeri ocağının “Cebeciler” kısmında yeniçeri ağası üç kardeş imişler. “Cebe” zırh demek dolayısıyla bugünkü adıyla ordonat kısmında imişler. Bir isyanda kısmen suçlu bulunarak İstanbul’dan sürülmüşler. Fakat her kardeş Osmanlı yurdunun farklı bir bölgesine gönderilmişler. Bu nedenle farklı şehirlerde  bu soyismi almış olan ve benzer olayı anlatanlar var. Dedem soyadı kanunu çıktığında o mu olsun bu mu olsun diye arayışa giren amcalarımıza “Soyadımız Cebeci,  boşa aramayın.” demiş, fakat bunun nedenini ya söylememiş, yadaunutulmuş.

    Dedemin üç hanımı:

    İlk evliliği: köyden Şerife babaanne ile…ondanEyüp,Osman, Taki, Fadime, Hatice oldu. Bu babaannemizi çok sevdiği, öldüğünde çok üzülüp ağladığı anlatılır.

    İkinci evliliği: Daha sonra Develi’den İnce zade Hocanın kızı Arife Babannemiz ile…ondan İsmail, Ahmed, Cemal, Şerife, Ayşe oldu.  Kitapların hatırına bir evlilik diye de anlatılırdı.
    Üçüncü evliliği: Asiye babaannemiz ile…

    Bu son zamanlarında yaptığı bir evlilikti. Ondan çocuğu yoktu. Ben sadece bu babaannemizi hatırlıyorum. Dedem öldükten sonra Dedemin odası ona verildi, ayrı kapı açıldı,uzun zaman orada yaşadı. Annem ve yengelerim ve komşu teyzeler akşamları onun yanına gider oturur sohbet ederlerdi. Hatta mahalleden bir yaşlı komşumuz Döneteyzemiz  vardı, onun bir de enfiyesi vardı. O enfiyesini zaman zaman hep çekerdi. Bir keresinde de  ben de enfiyesini çekmiş, hapşurahapşura bir hal olmuştum. Bu Babaannemiz son zamanlarında yatalak oldu, öz anneleri olmamasına rağmen amcalarım bakıcı kadın tutarak ölene kadar ona baktılar. Allah onlardan razı olsun.


    Babamdan ve diğer büyüklerden duyduklarım:

             -Çok sigara içerdi. Tiryaki idi. “İçmesem sigara haram diyeceğim, fakat diyemiyorum.” dermiş.

             -Köyden gelenlere, “Hoşgeldiniz.” dedikten sonra, hemen, “Ne zaman gideceksiniz?” diye sorarmış.



             -Aradığı bir şeyi bulamazsa namaza dururmuş. Hani şeytan insanın aklına birçok şeyi namazda getirir ya, o nedenle…

             - Develi’deki uzun zaman devam eden Kayseri’den farklı iki uygulama dedemin fetvalarından kaynaklanmakta diye duymuştum.

                       1-Cuma günleri kılınan “zuhr-u ahir” namazı..
                       2-Yaz günlerinde yatsı namazının akşamdan bir saat  sonra kılınması.. Dedem o zamanda vaktin girdiği kanaatindedir.
                       3-İstiklal savaşında milli mücadele için Kayseri ulemasının çekindiği fetvayı da hemen vermiştir. Bu nedenle ona Ankara hükümeti bir takdirname göndermişti.

             -Bir Cuma günü köyde ezan okunurken o zamanlar namaz kılmayan bir amcama dedem, “Hadi sen de bir abdest al bizimle cumaya gel.” Dediğinde, o amcam, “Allah’ın rızası için kılmadığım namazı baba senin rızan için kılmam.” deyince, dedem, “Bu söz de doğru.” diye cevap vermiş.

    -Kitaplarını çok severdi, çok okurdu. Okuduklarını kolay kolay unutmazdı. Hatta onun için, esmerliğinden dolayı “Kara Müftü”, boyunun kısalığından dolayı, “Kasır Hoca” dendiği gibi, “Nisyanı inkar eden adam, “Ayaklı Kütüphane”, “kitapsız hoca, yani kitaba ihtiyaç duymayan hoca” gibi şeyler söylenirdi.

    -Kitaplara başlangıçta bir mirasçı yetiştirmediğine üzülmüştü. Bir gün, ikisi köyde çiftçi, biri demirci, ikisi öğretmen, biri mühendis olan oğullarına dedi ki “Ben ölünce iki mezar kazın, birine beni, birine kitaplarımı gömün.”    

      İşte bu o üzüntünün ifadesidir. Sonra babam okuyup önce imam, sonra vaiz-müftü olunca ikinci mezara gerek kalmamış. O kitaplara varis olmuş. Babamdan sonra kitaplara ben varis oldum. Dedemin mesleğine de amcaoğullarım Bahaddin Ağabeyi, Sami Ağabeyi, ben, bir de Bahaddin Ağabeyimin ortanca oğlu ikinci profesörümüz İsmail Cebeci mirasçı olduk.

    -İlmini başkalarına öğretmeyi de arzu ederdi. Babam geç de olsa kırklı yaşlarda köyden Develi’ye evini taşıyarak dedemden okumaya başlamıştı. Ahmet İslamoğlu hoca da yaşlılığında kısa zaman dedemden okumuştu. Dedem onun gayretini ve zekâsını görünce, “Ahmet elime gençken geçecektin ki...” diyerek hayıflanırmış.



    -Muhtemelen Cumhuriyetin başlarında yasaklanan hacca 1947-48 yıllarında izin verilince dedem babamın yardımıyla deniz ve sonra kara yolunda hacca gitmişler. Zor şartlarda üç ay devam eden hacda dedem zaman zaman insanların takdirini toplayan vaazlar vermiş. Uzun hac yolculuğunda imkânsızlık içinde herkes gibi onlar da bitlenmiş, günlerce DDT ile o bitleri temizlemeye uğraşmışlar.

    -Dedemizin etkili, akıcı, edebi bir konuşma tarzı olduğu söylenir. Taki Amcam bir defasında demişti ki: “Milli bayramların birinde öyle bir konuşma/bir dua yaptı ki, Develi’nin ileri gelen idarecileri hayran kaldılar. Dedemin akıcı edebi coşturucu duaları da meşhurdur.

    -İnsanlar dedemin vaazlarını severek dinlerlermiş. Bugün olduğu gibi o gün de bazı vaazlardan işine gelmeyen bazıları rahatsız olurlarmış; hatta resmi mercilere şikayette bulunurlarmış. Bu nedenle o günlerde bugünkü gibi her şey anlatılamazmış. Dedem Kur’an’dan ayetleri sırayla tefsir ederken, bazı ayetlere geldiğinde şöyle uzun bir “Geeeç…” dermiş. Bunun anlamı seni şimdi anlatamam, çünkü şikâyet için pusuda bekleyenler var.” demek.



    -Nitekim bir gün namaz için camiye girerken kapının üzerine asılmış Türk Hava Kurumu’nun üzerinde koç resmi olan ve “zekâtlarınızı ve fitrelerinizi Türk Hava Kurumuna verin” diye yazan afişini görünce, “Bu putu buraya kim asmış.” diyerek afişi bastonuyla yırtıp atmış. Cumhuriyete ve devrimlere karşı olmakla suçlanıp şikâyet edilmiş, tutuklanmış, zor kurtulmuş. Hapis cezasından kurtulmuş fakat sürgün edilmekten kurtulamamış.
    -Ankara’nın Kalecik kazası müftülüğü ’ne sürülmüş, sonra kendi isteğiyle Haymana Müftülüğü ’ne geçmiş. Fakat sürülmek onu çok üzmüş. Bu üzüntüsünü yazdığı el yazması bende mahfuz tek eserinde dile getirir.

    -Bir yaz Hacı Sami Efendi Yeşilhisar içmecelerine gelir. Babamın daveti üzere Develi’ye de gelip bizim evde misafir olur. Akşam onu dinlemek için herkes toplanır. Tabii dedem de gelecektir. Dedem o zaman herhangi bir tarikata müntesib değildir. Babam dedemin Hacı Sami efendiye ters sorular sormasından yahut söyleyeceklerine itiraz etmesinden çekinir. Dedeme bu konuda ricada bulunur.

    Dedem de, “Oğlum biz kimin yanında nasıl edep takınacağımızı biliriz.” gibi bir söz söyler ve Hacı Sami Efendiyi sessizce dikkatlice dinler.


    Daha sonra kendisi de İstanbul Kelamıdergahı şeyhi Esat Erbili hazretlerine intisap eder. Esat Erbili Hazretlerinin halifelerinden tabur imamlığından emekli Arnavut İbrahim Efendi tarikatı tanıtmak ve insanları tarikata davet etmek için 1925’de Develi’de bir hafta dedemlerde bulunur.

    Bu esnada dedem de onun vasıtasıyla Esat Efendiye intisap eder. 1930’da Haymana’da iken İstanbul’a gidip şeyhini ziyaret eder, 15 gün yanında kalır. Bu nedenle de Menemen’de, İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılanır.İmanın ve haklılığının verdiği cesaretle çok kuvvetli müdafaa eder. İstiklal Mahkemesi tarafından serbest bırakılır ve  berat eder.


    Arife babaannemizin namazlarını tam kılmadığı, Esat Erbili hazretlerinin Halifesi İbrahim efendinin perde gerisinden kendisini dinleyen annemizi etkileyerek namaza başlatması dedemizin de intisabına neden olmuş diye duymuştum. İbrahim Efendi de Şeyhi Esat Erbili Hazretleri gibi Menemen’de idama mahkûm edilenlerdendir.

    Eğitimi, müderrisliği,Emlak ve Etyam Müdürlüğü, Müftülüğü, sürgünleri ve emekliliği ile ilgili konuları ilk konuşmacımız amcaoğlum Mustafa Orhan Cebeci detaylı bir şekilde anlattı. Bende ailemiz ile ilgili bilgileri ve hatırladıklarımı sizlere naklettim.

    Vefatından 64 yıl sonra ilk kez bu anma programını düzenleyen Kayseri Üniversitemize, İslami İlimler Fakültemize, Develi Kaymakamımıza, Develi Belediye Başkanımıza, Develi Müftümüze, Müftü Numan Cebeci Hafızlık Orta Okulu Müdürümüze ve tüm emeği geçenlere, bu anma günümüzde bizleri yalnız bırakmayan Develi Halkı’na şahsım ve Cebeci ailemiz adına şükranlarımı sunarım.

    Prof.Dr.Lütfullah CEBECİ
    KAYÜ Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı

            


     

    FACEBOOK YORUMLAR

    YORUMLAR

    • 0 Yorum