Gül SİPAHİ

    Gül SİPAHİ

    Konuk yazar

    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN IŞIĞINDA CUMHURİYET KADINI

    03 Ağustos 2022 - 17:40 - Güncelleme: 03 Ağustos 2022 - 17:43

    Kadın, aile ve toplum arasındaki en önemli bağdır. Toplumsal sistemin işleyişine katkısı büyüktür.


    Eski Türklerde ailenin temeli olan kadın, ailede söz sahibi olduğu kadar siyasi ve ekonomik ilişkilerde devlet yönetiminde de söz sahibi olmuştur. Kadınlar kılıcını iyi kullanır, ata biner ve güreşirlerdi. Ordu millet anlayışı gereği Kadınlar savaşa da katılırlardı. Devlet başkanlığı Hatun – Hakan ortak sorumluluğu ile yürütülürdü. Hukuksal açıdan kadın ve erkek tamamen eşitti. Erkeğin yalnızca bir tane zevcesi, yani karısı olabilirdi. Kadınlar doğrudan doğruya hükümdar, kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi. Kızlar kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı. Ev, karı ile kocanın ikisine aitti. Çocukların velayeti konusunda baba kadar ana da hak sahibiydi.
    Avrupa, Afrika ve Orta doğuda kadınlar bir mal gibi alınıp satılırken, köle muamelesi görürken, Türklerde kadın erkekle eşit statüdeydi ve devlet başkanlığı yapmaktaydı. 
    Cumhuriyet döneminden önce Türk kadını İstiklal Savaşında hem cephede hem de cephe gerisinde çeşitli faaliyetlerle savaşa destek vermiştir. Atatürk, Türk kadınının bütün fedakarlık ve hizmetlerini takdir etmiş ve Cumhuriyet’in ilanından itibaren kadının sosyal, ekonomik ve siyasal konumunu iyileştirici uygulamalar gerçekleştirmiştir.


    1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kadının da erkekle birlikte öğrenme imkanlarından eşit olarak yararlanması sağlanmıştır.1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun, Türk kadınlarına evlilik, boşanma ve miras gibi birçok hakkı sağlamıştır.

    Kadınlar siyasal hakları çıkarılan kanunlarla 1930’da yerel seçimler, 1934’te ise genel seçimlerde elde etmiş, seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlardır. Bu kanunlarla kadının konumu, “tebaadan yurttaşa geçiş, karşıt cinsle eşit statüye ulaşma” olarak kavramsallaştırılmıştır. Bunda Türk kadınının verdiği mücadelenin yanı sıra Türk Devriminin önderi olan Mustafa Kemal ATATÜRK de önemli rol oynamıştır.


    Atatürk, 1923 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle demektedir;
    “ Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir.” îşte Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk bu çağdaş düşünüş ile Türk kadınının, Türk toplumu içindeki yerini ve statüsünü en güzel şekilde  tayin etmiştir.

    Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Türk Kadınına verdiği önem söylediği bazı sözlere şöyle yansımıştır:

    “Dünyada hiçbir milletin kadını Ben Türk Kadınından fazla çalıştım, Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Türk Kadını kadar emek verdim” diyemez!

    “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın”

    “Dünyada her şey kadının eseridir.”

    “Daha emin ve daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır.”

    “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”

    “Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir.”



     

    FACEBOOK YORUMLAR

    YORUMLAR

    • 0 Yorum