Feyza Yöndem

    Feyza Yöndem

    Konuk yazar

    ÖMÜR DEDİĞİN!

    16 Kasım 2021 - 11:13

    Dedem Zonguldak’tan geldiğinde evimiz şenlenirdi. Hepimiz o karadeniz şivesi ile konuşsa da biraz neşelensek diye pusuda beklerdik. Bizimle Kayseri’ de 1 ay zor kalır, memleketine dönmek için sabırsızlanırdı. Öğütleri olurdu torunlarına, görmüş geçirmişti ne de olsa. Yıllarca üvey anne elinde büyümüş bu yaşlı adam çok çileler çekmişti. Yaşadığı acılara dayanamayıp evden kaçmış ,türlü işlerde çalışmış ve zengin bir kızla evlenirsem hayatım kurtulur düşüncesiyle anneannemi kaçırmış ve evlenmişti. Ama işler umduğu gibi olmamış ve zavallı eşi de onunla aynı kaderi paylaşmaya mahkum olmuş bu zorlu hayatın içinde bulmuştu kendisini. Tencerede pişirip kapağında yiyen, gündüz halıyı yere akşam yorgan diye üstüne alan bir çift düşünün . Bu gariban çiftin 3 çocuğu olmuştu. Zengin çocukların içinde büyümüş 3 kardeş. Çocuk nefisleri her şeyi ister ama sabretmeyi bilirlermiş. Fakir ama mutlu çocuklarmış. Tüm bu hatıralar ve daha fazlası annemin anılarında saklı. Her defasında gözyaşlarımı tutamayarak dinlerim bu acılı hayat hikayesini Artık 47 yaşındayım, annem 70 ine merdiven dayadı, dedem ise rahmetli oldu. Artık bizde hızla çıkıyoruz yaşlılık merdivenlerini, her ne kadar kabul etmekte zorlansak ta bu gerçeği. Ve bizimde bizden sonra gelen nesillere anlatacak anılarımız birikiyor zaman içerisinde. Yaşlanmak kelimesini duyunca siz ne hissediyorsunuz; Korku, endişe? Biri yaşlandığınızı söylediğinde moraliniz bozuluyor mu? Sanırım hepimiz yaşlanmaktan korkuyoruz. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyip sürekli gençleşmenin formüllerini arıyoruz. Yaşlanmak fikri aklımızda fiziken bozulmak, işe yaramamak, eskisi gibi işlevsiz olmak anlamlarını çağrıştırıyor. Halbuki yaşlanmak demek belki fiziksel olarak eskisi gibi olamasak ta, kişilik ve hayata bakış manasında çok daha mantıklı ve yapıcı olmak demektir. Yaşlanmak, yaş almak, bitip yok olmak değildir. Yaş almak tecrübelerin, süreçlerin, yaşanan mevsimlerin ve kişisel deneyimlerin renkliliğini temsil etmektedir. Küçüklüğümde de yaşlıları çok severdim. Özellikle anlattıkları hikayeler beni derinden etkilerdi. Belki de bu yüzden hayatım boyunca her daim yaşlılığın insanın en güzel ve en anlamlı çağı olduğuna inandım. Yaşlılık biyolojik bir olguymuş meğer. Bunun en güzel örneklerini çalıştığım hastanede hemen hemen her gün görüyorum. Yaşlılıkta insan iş yapabilme gü­cünü kaybediyor, fiziksel olarak ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geliyor. Tabi bu durumda ruhsal yönden de kendisine yakınlık gösterecek insanları çev­resinde istiyor. Hepimiz bir gün yaşlanacağız ve sevgiye belki de her zamankinden daha çok ihtiyaç duyacağız. Yaşlılarımızın daha nazik bir yapıya sahip oldukları bu dönemde duygularını rencide etmemeli, onlara gülen gözlerle bakmalı, yanlarında sesimizi yükseltmemeli, hizmet edip gönüllerini almalıyız. Kendilerini istenmeyen kişiler olarak görmelerine yol açan her türlü davranış, onların güven duygularını zedeleyecektir. Kur’an-ı Kerim’de İsra Suresinde “Eğer anneniz veya babanız veyahut her ikisi sizin yanınızda ihtiyarlığa erişecek olurlarsa, sakın onlara (bir incitici söz olarak dahi) ‘of’ demeyin” diye buyurmaktadır. Bu ayetler hayatımızda yol gösterici olmalı. Anne ve babasına hürmetkar, yaşlılara saygıda kusur etmeyen bir nesil, geleceğin de güvencesidir… Geleceğimizi güvende tutacak nesiller yetiştirebilmek temennisiyle sevgilerimi sunuyorum hepinize…

    FACEBOOK YORUMLAR

    YORUMLAR

    • 0 Yorum