• Reklam
Reklam
Reklam
Betül MERT

Betül MERT

Sosyolog Gözüyle

SOSYAL MEDYA'NIN KADIN DAYATMASI VE BİÇİLEN ROL!

12 Mart 2022 - 12:05 - Güncelleme: 15 Mart 2022 - 09:49

Kadın olmayı eğitimin başladığı ilk yer olan ana kucağından annelerimizden sonrasında ablalarımızdan, hala ve teyzelerimizden hatta komşu teyzelerden bile öğreniyoruz.

Onlarda şimdiye dek kendi annelerinden aktarımlar yoluyla öğrendi ve öğrenmeye de devam ediyor.

Kadın için erkeğin ne anlam ifade ettiğini, kendi kadınlığımıza ilk bakışımızı sonra çevreyle olan ilişkilerimizi ilk kök ailelerimizden öğrendik.

Kadın olarak ilk değersizlik, yetersizlik duygularımız, takıntı ve streslerimiz kısacası psikolojik ve sosyolojik olarak hayata bakışımız toplumun yüklediği kadın/erkek ayrımcılığını ailemizden aldık.

’’Elinin hamuruyla erkek işine karışma.’’
‘’Yuvayı dişi kuş yapar.’’
‘’Kızını dövmeyen dizini döver.’’
‘’Saçı uzun aklı kısa.’’


Kadınların ayrımcılığa maruz kaldığı çok fazla cinsiyetçi atasözü var. Kadına toplumda biçilen roller günümüzde de medya aracılığı ile tekrar tekrar üretilmeye devam ediyor.

Reklamlarda inatçı lekelerle savaşan, dondurma yerken hazzın doruklarına ulaşan, anne olunca kutsallaşan, güçlü bir erkekle tanışıp hayatı değişen, kullandığı ürün sonrası baş döndürücü güzelliğe sahip kadınlar…

Haberler, reklamlar, diziler, televizyon programları özellikle de sosyal medyanın toplum karşısında bir kadın dayatması var ki akıllara zarar. Sosyal medya kadın için iki farklı profilve rol  çiziyor:  Ya iyi bir eş ve anne ya da bekar güzel ve seksi kadın olmak.

Tabi bunları yapmalarının tek bir nedeni var maalesef erkekleri mutlu etmek ve kadını değersizleştirmek. Kadını hep annelikle, bakımla, temizlikle, yemek yapmakla ilgili rollerde görüyoruz.

Aynı şekilde kadın ev işi yapmadığın da, çocuk bakmadığın da evle ilgilenmediğinde sanki aynanın karşısında zaman geçirince güzelleşiyor gibi algı var.

Yani kadına biçilen roller annelik, ya da karşı cinsin ilgisini çekmek için belli güzellik normlarına kendini getirmeye çalışması gerekiyor.

Öyle bir algı oluşturuluyor ki kadın sadece karşı cinse karşı çekici ve bakımlı olmalı. Gündüz kuşağında bile kadını geliştirmeye dair hiçbir kadın programı yok.

Hangi kanalı açsanız sadece giyim, yemek, güzellik, korku, dedikodu ve tartışma nasıl yapılır konuları ele alınmış. Kadının ilgi alanı tek bunlarla sınırlı olmamalı.

Kadınların gelişmesi için ciddi konulara da yer verilmesi gerekiyor. Kadın magazin programların da gerçek hayattan sıradan kadınlara kendilerinin erişemeyeceği elbiselere, saç ve yüz bakımına erişme olanağı sunulur ve ideal kadın imgesi pekiştirilir.

Kadının zaten günlük hayatında bunlar var. Kadın programlarında yeniden bunları göstererek zaten senin yerin bu diyerek kadınların toplumdaki alanını kısıtlamış olmuyor muyuz?

Oysa programların içine başka içerikler eklemek yani; ekonomi, siyasi, sanattır bunlar aslında daha faydalı olacaktır. 

Kadının yaşama faal olarak katıldığında neler olabileceğinin farkında olan bazı kesim, kadınları çok pasif konumda bırakarak toplumun aktif rollerini erkeklere verip, kadınları arka planda edilgen çizilmiş formatın dışına çıkmayan insan olarak belli bir rol biçiyor.

Toplumu değiştirmek daha zor ve uzun süreç gerektirdiğinden toplumsal yargıları kırmak için medyadan başlamak gerekiyor.

Önce kadın programlarından, dizilerden, ve reklamlardan başlarsak dönüşüm daha hızlı olur. Medyada yapılan bu hatalar kadın sorununun en önemli etkenlerinden biri. 

 Kadınlar medyada kendisine dayatılan beden ölçüleri içerisinde moderatör ya da reklam öznesi olarak yer alabiliyor.

Bu reklamlarda kadınlara düşen rol yine “iyi eş”, “iyi anne”, “prezantabl kadın” rolü oluyor. Medyaya daha üst karar alma mekanizmalarında çalışanların çoğu erkektir. İş bölümü cinsiyetçi olarak kurulmaktadır.

Dizilere ve filmlere baktığımızda karşımıza sıklıkla sarkıntılık olayları çıkar. Verilen algı, bekar erkek karakterlerinin çapkınlıkları, evli erkeklerin zamparalıkları genellikle "erkektir yapar" şeklinde hoş görülerek, tacizin adı "küçük kaçamaklar" olarak tanımlanıyor.

Tacizin adını koyamayan medya, kadının onurunun zedelenmesi, psikolojik travma geçirmesi, fiziksel olarak acı çekmesi gibi tecavüzün sonuçlarını da görmeyerek, tecavüzü "namusun kirlenmesi" , "erkeğin onurunun zedelenmesi" şeklinde erkek egemen değerler çerçevesinde değerlendiriyor. 

Kadına yönelik şiddet biçimlerinden öldürme, basında en çok karşımıza çıkan şiddet türüdür. Bunun nedeni de öldürmenin diğer şiddet türlerinden daha çok meydana gelmesi değil, ama dayak ve cinsel taciz gibi daha yaygın şiddet türlerinin olağan olaylar olarak görülüp gazetelere yansımamasıdır.

Medyada şiddete maruz kalanların öyküsü yazılırken bu kadınların kimliklerine, işlerine vs. gönderme yapmak yerine yine onların güzelliği, gençliği, eş ve anne olmaları, 'kadersizliği' vurgulanır.

Kadının kendisine çizilen rol ve görevlere karşı çıkmayı denemesi durumunda koca, erkek kardeş ya da babanın şiddeti devreye girer. Kadınlar her tür davranışların hesabını vermek zorunda bırakılırlar.

Böylece ekranlarımızı ağlayan, acı çeken, dövülen ve öldürülen kadınlar doldurur.

Ev kadınlığı ve annelik 'görev'lerini yerine getirmeyen kadınların cezayı 'hak ettikleri', ya da dik başlı küstah davranışlarıyla erkekleri 'kışkırttıkları' mesajı verilir.

Elbette bu konuda sorumlu davranan medya kuruluşları olmakla birlikte eleştirdiğimiz yönü ile bir kesim de var maalesef. İvedilikle medyada kadına yönelik şiddetle ilgili haberlerin işlenişinden başlayarak üslup değişikliğine gidilmesi, şiddetin özendirilmemesi, kadına yönelik şiddet olaylarının halka duyuruluş biçimi ve haberlerinin dilinin seçimi konusunda büyük bir sosyal bilinç ve sorumluluk gerekiyor.

Huzurlu toplum için sağlıklı aileye, sağlıklı aile içinde mutlu kadına ihtiyaç var.
Sağlıklı günler diliyorum.

Betül MERT
SOSOYOLOG/AİLE DANIŞMANI

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum